Kitap Tanıtımı |
Doçentlik tezi olarak hazırlanmış bu çalışma, esasen modern iflâs hukuku olarak isimlendirmeyi uygun bulduğumuz; lâkin sıklıkla ifade edildiği şekliyle yeniden yapılandırma hukuku müesseselerinden -susturma hakkı/engelleme yasağı-'nı konu edinmektedir. Anılan müessesenin Türk hukukunda, özellikle İİK'nın 309m vd. maddeleri içerisinde, bir yeri ve karşılığı yoktur. Değinilen hükümler arasında düzenlenen konuda geçerli; pek çok izaha muhtaç meselenin arasında, söz konusu eksiklik, belki de en fazla eleştiriyi hak edendir. Yasama gerekçesinde, yeteri kadar izahat ve açıklık olmamakla birlikte salt bu durum dahi her ne düzenlenmek istendiyse mukayeseli hukukun, tatminkâr (!) ölçüde takip edilmediğini ortaya koymaktadır. Söz gelimi -sınıf- kurumuna yer verilip bunların sayılmaması; sınıf içi -gruplar-'dan ise -tesadüfen- izlenimi yaratacak kadar dolaylı bahsedilmesi; Amerikan BC Chapter 11'den mülhem, -best interest of creditors- ölçütünün alınıp da anılan ülke hukukunun bu alanda tarihî, ilmî, kazaî ve normatif yapı taşı olan -A. P. R. absolute priority rule- kuralından söz dahi edilmemiş olması, iflâs hukuku alanında, 80'lerle hız kazanan -gerçek- Reform hareketlerinin hayli başında olduğumuzu, kanıtlar niteliktedir. Sonuç olarak yasalaşan kurumun -ölü doğduğu- yönündeki eleştirilerin haklılık payı yüksektir.
Çalışmanın ilk bölümü, yeniden yapılandırmayla alâkalı çerçevenin belli başlı ülke hukukları da dikkate alınmak suretiyle çizilip konumuzu da ilgilendiren köşe taşlarının yerli yerine oturtulmasına ayrılmıştır. Aksi hâlde, ülke hukukunun da dikkatinden kaçan kurumun, bırakın şartlarının izahını, doğru bir biçimde vasıflandırılması dahi kanımızca mümkün olamayacaktı. Her hâliyle sıra dışı bu müessesenin -klâsik iflâs tasfiyelerine alternatif yeniden yapılandırma usûl ve metotları arasında- olmazsa olmaz hâli, aynı zamanda işlevselliğin ve verimliliğin de bir gereğidir. Lâkin şurası açıktır ki, bu alternatif usûller/metotlar, görmeye alışkın olmadığımız hukukî ilişkileri de beraberinde getirmektedir.
Çalışmanın ikinci kısmı, tam da anılan türden ilişkiler yumağının tabiî ve kaçınılmaz sonuçlarından olan temel hak çatışmalarıyla alâkalıdır. Bu saha da bugüne kadar özellikle mukaseyesli hukukta, klâsik iflâs tasfiyesi hukukuna göre şekillenmişti. Oysa değişen ve gelişen ilişkiler, farklı içerik ve düzeylerde yeni temel hak çatışmalarına yol açmıştır. Tez konumuz, bu yeni çatışma türlerinden, hem de bu kez alacaklıların kendi aralarında geçerli olan çoğunluk/azınlık ilişkisi içinde yaşananları, esas almaktadır. Zira görece (!) çoğunluğun iradesine üstünlük tanımak, her hâlde gerekli görülmemiştir. Lâkin yine bu safhaya gelinceye kadar gerek temel hak süjelerinin ve gerekse olası temel hak çatışma alanlarının yerli yerince tarifi gerekmiş; bu kısımla ilgili çerçevenin de çizilmesine çalışılmıştır. Böylelikle esasen ölçülülük ilkesinin somut uygulamalarından da bahsetmek mümkün olmuştur. Tezin anılan kurumun mekanik işleyişini tanıtmak ve tartışmaya açmak dışında belki de öncelikli uğraş alanı, bir -dolaylı yatay etki- meselesi olan; karşılıklı çatışan iki temel hakkın nasıl uyumlaştırılacağı konusunu, yine -susturma hakkı/engelleme yasağı- özelinde ele almaktır. Bu sırada iflâs hukukunun modern yüzüyle alâkalı yapılan vasıflandırmalar, bilinen cebrî icra anlayışının ve özellikle Türk hukukuna hâkim genel eğilimin hayli dışında kalmaktadır ki, anılan sahanın mahkeme denetiminde de olsa neredeyse alacaklılara hatta özel hukuka- terk edildiği görülmektedir.
Bu kısımda, iflâsın kendisi kadar eski ve ona karakterini veren ilkesi olan; anlamı ve içeriğiyle ondan olan beklentilerin artık sadece -alacaklılar arası eşitlik- şeklinde tarif edilemeyeceği, par condicio creditorum'a da özel bir başlık açma ihtiyacı hissedilmiştir. Zira modernleşen iflâs, bu ilkeyi de sarsmış; değiştirmiş ve başkalaştırmıştır. Lâkin çalışma içerisinde, gecikmeli de olsa söz konusu umdenin klâsik iflâs tasfiyesiyle de alâkalı yönüne yer verilerek mesele, bu açıdan da tartışmaya açılmıştır. Aynı dertten muzdarip olanların varlığından haberdar olmak, rahatlatıcıysa da ulaştıkları sonuçları ve geliştirdikleri tedbirleri bilmek, çok daha anlamlı, zengileştirici ve verimlidir.
Üçüncü ve son bölüm, müessesenin doğrudan işleyişiyle alâkalı olup mehazı olan Amerikan ve ondan iktibas eden Alman hukuklarına ait ayrı başlıklar içermektedir. Bir Amerikan kurumunun neredeyse teorik temellerinin inşası işini de üstlenen Alman hukukunda, yapılan vasıflandırmaların kaynak ülke için dahi şaşırtıcı bulunmaması güçtür. Bu farklılığı hiç olmazsa perspektifi- Amerikan ilmî ve kazaî içtihadında görememek, başlı başına bir mukayeseli hukuk meselesidir. Gerçi, her iki ülke hukuku da 19-20 yy. 'larda neredeyse aynı duraklarda durmuşlarsa da istikametin farklı oluşu, gidilen güzergâhı da hayli değiştirmiştir. Çalışmanın girişinde ve yeri geldiğince ilgili kısımlarında bu meselelerden de söz edilmeye çalışılmıştır. Farklı şekillerde ifade edilmiş olsa da aynı kurumu karşılayan -susturma hakkı/engelleme yasağı-, şartları yönünden olabildiğince detaylı ve örnekli açıklanmaya çalışılmış olup yazılanların, olası bir kanun değişikliğinde, model olabilecek düzeyde gerek ilmî gerekse kazaî içtihatla zenginleştirilmesine çalışılmıştır.
Doçentlik tezi mahiyetindeki bu çalışmanın doçentlik jürisinin eleştirileri alınmadan kitap olarak basılması, mevzuatın bir gereğiyse de alınacak eleştirilerle birlikte; değişen ve daha da gelişen yeni hâliyle derhâl ikinci basısını yapmak amacındayız. |