Kitap Tanıtımı |
Aşk, insanı ele alan, onu anlamaya ve kavramaya yönelen hiçbir düşünsel etkinliğin kayıtsız kalamayacağı en temel insani fenomenlerden birisidir. Bu nedensiz değildir; insan sırf akıl varlığı değil, aynı zamanda bir duygu varlığıdır; hatta olağan yaşamda duygusal yönünün akılsal yönüne ağır bastığı bile söylenebilir. İnsan hem kendi varoluşunu hem de diğer varlık, nesne ve olayları aklıyla sorunsallaştırdığı gibi duyguları ile de sorunsallaştırır. Varlık, nesne ve olaylara rasyonel anlamlar kadar, duygusal, hatta irrasyonel anlamlar da yükler. Kuşkusuz insanın duygusal yönü gündeme geldiğinde, bir fenomen olarak en köklü etki aşk yaşantısında ortaya çıkar.
Aşkın felsefi yazındaki izleri sürüldüğünde, onu ilk defa felsefenin nesnesi kılan öncü görüşlerin Eski Yunan filozoflarına ait olduğu görülür. Felsefi yazındaki aşk tartışmalarını nesnel bir zemine oturtabilmek ve tartışmaların düşünce tarihindeki seyrini takip edebilmek için Eski Yunan filozoflarının bu konudaki öncü düşüncelerini ortaya koymak ve çözümlemesini yapmak bir zorunluluktur. Yunan filozoflarının aşk ve aşk yaşantısına dair görüşlerini anlayıp kavramadan, ortaçağda ve hatta sonrasında ortaya konan aşka ilişkin dini, mistik, edebi ve felsefi söylemleri başarılı bir biçimde çözümleme olanağı yoktur.
Bu çalışmada, şu sorulara yanıtlar aranmıştır:
Eski Yunan felsefi yazınında aşkın neliğine ilişkin olarak ileri sürülmüş temel savlar nelerdir? Bu yazında aşk, hangi boyutlarıyla ele alınmıştır? Aşkın kavramsallaştırmasında köklü dönüşümler olarak görebileceğimiz temel kırılma noktaları var mıdır, varsa nelerdir? Eski Yunan'da aşk fenomeni çözümlenirken, kimi mitolojik öğelerin kullanılması olgusundan yola çıkarak, aşk konusunda Mitos'tan Logos'a geçilemediği ileri sürülebilir mi? Eski Yunan felsefi yazınında aşk bağlamında genç ve güzel erkek çocuklara ilişkin söylemlerin bulunması, bu yazındaki aşk fenomeninin kavramsal çözümlemesini ne ölçüde belirler? |