Kitap Tanıtımı |
Mitoloji Setimiz, tarihin ilk yazılı destanı Mahabharata Destanı 1.Kitabı Adi Parva, Ramayana Destanı 1. Kitap Bala Kanda ve mitolojiden kaynaklı kurgusal romanlar; İlk ve Son serisinin “Yaratılış” “Ölümün Doğuşu” “Hermes” ile Aykan Abay kitaplarından oluşmaktadır. Mahabharata “Adi Parva” “Bir yüzyıl boyunca doğmamış olan ben, annemin rahminde örtülerin altında saklanmış olarak Bhrigu soyuna mensup herkesin hatta doğmamış olanların yok edilirken attıkları çığlıkları duydum. İşte kalbimin öfkeyle dolduğu zamanlardı bunlar. Ne annem ve babam ne de hamile kadınlar ile soyumun mensuplarına hiç kimse yardım etmedi kurtulsunlar diye ölümden. Ve benim annem hiç kimsenin onları korumadığını bildiği için beni bu şekilde sakladı. Eğer yeryüzünde adaleti sağlayacak tek bir kişi olsaydı bu günahın işlenmesine hiç kimse cesaret etmeyecekti. Suç cezalandırılmazsa daha büyük bir suç işlenir. İşlenmiş bir suçu cezalandırmaya gücü olan bir adam, bir haksızlık olduğunu bildiği hâlde haklıyı savunmaz, suçluyu cezalandırmazsa aynı suçu işlemiş sayılır. Mademki babam ölürken onu kurtarmaya gücü olan kudretli krallar parmaklarını oynatmadılar, o zaman işlenmiş bu suça karşı öfkelenmiş olmaya ve onların sağlamadığı adaleti sağlamaya hakkım var. Ben yaratıcının kendisi olarak adaleti sağlamak üzere suçu işlemiş olanı yok etme hakkına sahibim!” Ramayana “Bala Kanda” Dünyada yazılan bütün epik destanların ilki olarak kabul edilen Ramayana, Sloka denilen iki dizelik beyitleri ilk bulan ve bu nedenle Ādi Kavi (İlk Şair) olarak anılan Srimad Valmiki tarafından yazıldı. Kaleme alındığı yıl olarak farklı tarihler zikredilse de şiir formunda yazılmış ilk metin olma ve kendisinden sonra yazılan destanlara -ki buna Mahabharata da dâhildir- örnek teşkil etmesi açısından önemlidir. Ancak bu destanı önemli kılan bir başka unsur daha vardır. O da Ramayana’nın sadece destan değil, aynı zamanda tarihte gerçekleşmiş bir olayı anlattığı gerçeğidir. Bu nedenle Mahabharata ile birlikte “İTİHASA” olarak kabul edilen Ramayana, MÖ 4000 yılında başladığı kabul edilen yazılı dönemi daha geriye çekerek dünya tarihini sil baştan ve daha doğru bir biçimde anlama, anlatma fırsatını bize veriyor olabilir. Bir örnek teşkil etmesi açısından: Taittiriya Brahman’a ve Purana Sutralarda Sisumara takımyıldızının Gamma Draconis’in eksenine girmesi (evine girmesi) MÖ 11.000 yılına denk gelir ki bu dönemde hem Ramayana hem de Mahabharata da adı geçen, “evi Gök Âlem olan ve bir yıldız gibi parlayan…” Kasyapa aslında Kutup Yıldızı’na verilen addır. Rig Vedalarda “Satisar” olarak adlandırılan Keşmir Vadisi aslında büyük bir buzul gölüydü. Holosen dönemin sonunda eriyen gölün suları Baramulla geçidinden Madra, Sind ve Gujarat bölgesini sular altında bırakması MÖ 11.500’e denk gelir ki Nilamata Purana’da Manu Peygamber’in ortaya çıkışının bu olaydan sonra olduğu anlatılır. Ve hem Ramayana hem de Mahabharata da anlatılan Sarasvati ve Yamuna nehirlerinin birleşmesi, yapılan Oşinografik incelemede MÖ 11.200 yılına denk gelir. Sarasvati Şatra’da anlatılan Avabhrtha Ayini bu birleşmeye atıfta bulunur. Ve Ramayana’da Rama’nın önderliğindeki Valmiki ordusunun Lanka (Günümüzde Sri Lanka) şehrine saldırmak için denizi taşlarla doldurarak yaptığı geçit aslında MÖ 6.200 yılına kadar su üstünde olan ancak bu yıldan itibaren deniz suyunun 140 yılda 6,5 metre yükselerek kısmen suyun altında kalan geçide atıfta bulunur ki bu da yine Puranlara göre MÖ 5677-5577 yıllarına bizi götürür çünkü tam da bu dönemde, Venüs Müla takımyıldızının evindeydi ki bu MÖ 22 Ağustos-3 Eylül 5635 yılına denk gelir. Rama’nın Lanka’ya saldırmak için Brahma’dan bir işaret beklediği denizin kıyısında gördüğü ise MÖ 23 Ağustos 5635 yılında, güneş battıktan hemen sonra çıplak gözle de görülebilen Halley Kuyruklu Yıldızı’ydı. Hesaplamalar bu şekilde devam ettiğinde Rama, Treta Yuga’nın son döneminde Satürn gökyüzünde yükseldiğinde Dünya’ya gelmiştir ki bu da MÖ 3 Şubat 5674 yılına tekabül eder. MS 1 ile 2. yy arasında yazıldığı söylenen bir destanın aslında bu kadar eski bir dönemi anlatıyor olması ve anlatılan yerlerin gerçekten de olduğu ve olayların da gerçekten meydana geldiğini kanıtlayabiliyor olmak, bize öğretilen tüm bilgileri sil baştan gözden geçirme zorunluluğunu ortaya çıkartıyor. İnsanlar yanılabilir ama zaman asla yanılmaz. Aykan Abay: “Aksak Karga Alkan dedi ki; “Korumakla yükümlü olduğumuz insan ırkı kendini yaratan Tanrı’ya dahi başkaldırdı. Onlar yok edilmeli hatta bizlerin içinde olan insani tarafımız dahi yok edilmeli. Karga ırkı, yarı karga formunda yaşamalı ve insan formuna giren öldürülmeli… Bizler tekrar uçmanın sadece görev değil özgürlük olduğunu hatırlamalıyız.” Bazı ideolojiler vardır, dillendirilir ama yaşama adapte edilmez, edilemez. Belki ben ideolojimi dillendirmiş olabilirim ama bunun tam olarak gerçekleşmesini istiyor muyum emin değilim. Yaşam kaynağı nefes almak gibi görünse de akıllı varlıkların yaşam kaynağı yasadır. Yasa olmazsa yaşamlar biter. Gerçi doğru yasaların içinde de biten yaşamlar olabilir. Olsun bu sayı azınlıkta kalır. “Peşimden uçun… Yasalarımızı korumak için peşimde yaşayın… ve öldüğünüzde huzuru bulun.” dedim. Ve bağlarını çözdüm. “Masumları koruyun. Hangi varlığın soyundan gelirse gelsin suçu yoksa onu koruyun. Masumları koruyun ki gelecekte çoğunluk masumlardan oluşsun, işte o zaman dünyaya adalet hâkim olur.” İlk ve Son Serisi: “Sen Voyvoda Vlad’ı tanıyor musun?” En büyük yanılgıdır, tarihe birilerinin görüş açısından bakmak. “Evet, doğru duydun. Ben sizin bildiğiniz tarihin çok öncesinde yaratıldım.” Bildikleriniz, size anlatılan yalanlardı. Siz yalanları gerçek sandınız. “Tek şartım var: Vampir ırkının benden geldiğini sizden başkası bilmeyecek. Gerisini konuşacağız.” Vampirlerin babası yoktur, annesi vardır; bunu, sadece o ve siz bileceksiniz. Birkaç diyaloğu ve bunlar hakkındaki düşüncelerimizi okudunuz. Anlatılmayan gerçeklerle dolu tarihi öğrendiğinizde kendinizi sorgulamak isteyeceksiniz. Kan Emiciler, Anadolu’da yaratıldı. “Ben öldürdüm. Ama suçlu ben değilim. Suçlu ölen, suçlu öldüren değil.” Ölüm denen illet, benimle beraber annemin karnında büyüdü ve benim içimde dünyaya geldi. Bu nedenden dolayı -ben- öldürdüm. Ama suçlu ben değilim, diyorum. Eğer bir suçlu bulmak istiyorsan annemi kandıran yılan var. İkna olmadıysan babamı inandıran annem var, seni suçlayan babam var. Lakin ben suçlu değilim, benim günahım yok. Öldürdüğüm kardeşimin suçu var, benim yok. Tek masum benim. Bir gün dünyaya geri geleceğim ve “Sunak sunacağım… Yarattığın tüm varlıklarının kanını taşıyan bir sunak daha sunacağım. Andım olsun. Âmin” Bedenden Dünya’ya gelen, ilk insan olan Kabil’in; Tanrı’nın kendi kurbanını kabul etmemesinden dolayı Tanrı’ya başkaldırması ve Dünya’ya tekrar gelerek bir kâse içinde kâinatta yaratılmış tüm canlıların kanı olan bir sunu daha sunmak için yaptığı planın ilk aşamasıdır. “Kardeşim, onun yeri benim yarattığım çukurdur. Onu buraya yolla! İnsanlığa verilen seçme hakkının yanlış olduğunu babamıza göstereceğim.” Kayığın dümeni karanlığın en dip rotasına doğru kırıldı. Kardeşimin Kabil'e ne yapacağını çok merak ediyordum ama sorgulama güdümüz yoktu. Biz melekler sadece düzenin işleyişini sağlamakla yükümlüydük. “'İlk ve Son” serisinin üçüncü kitabı olan bu kitap olayların başlangıcıdır. ‘Yaratılış’ ile başlayan, ‘Ölümün Doğuşu’ ile süren bu maceramız devam etmektedir. (Tanıtım Bülteninden) ) |