Kitap Tanıtımı |
Elinizdeki kitap, Marksist felsefenin tarihsel gelişiminde yeni bir aşamaya işaret etmektedir. Dar anlamıyla ele aldığımızda, Marksist felsefe, işçi sınıfı ve sömürülen çalışanların, kapitalizmiaşıp kendileri ile birlikte, tüm insanlığı özgürlükler dünyasına komünizme bireylerin, tam kapsamlı ve çok yönlü özgür gelişiminin, tüm toplumun özgürce gelişiminin ön koşulu olduğu, bir topluma dönük özlem ve mücadelelerine ışık tutan bir düşünsel duruş noktasıdır. Bu nedenle, Marksist felsefe, sadece işçi sınıfının iktidarda olduğu ülkelerdeki üstyapı alanında değil, çalışan sınıflara dayanan Marksist partilerin düşünsel yapısında da kilit bir önem taşımaktadır. Bir duruş noktası olarak Marksist felsefe, sürekli değişen toplum ve varoluşun, zengin ve bütünsel -pratik arka planında- partilerin, kurumların, grupların ve sınıfların davranışlarını etkilemekte, bütünsel insan pratik faaliyetlerinin tüm alanlarını - ekonomi, sanat, bilim- önemli ölçüde belirlemektedir. Bu nedenle de sürekli bir biçimde geliştirmeye ve zenginleşmeye gereksinim duymaktadır.
Marksın Londradaki mezar taşında, onun felsefesinin gelişiminde sıçramayı ifade eden kilit bir belgeden alınmış olan bir önerme bulunmaktadır: filozoflar sadece dünyayı yorumlamaktadır, fakat sorun onu değiştirmektir. Bu özlü ifade, ve onun arkasındaki felsefi sistem uzun bir tarihi dönem boyunca anlaşılamamıştır. Marksist felsefenin önem ve anlamı üzerine onun asıl özü ile çelişen anlayışlar ve onun inceleyerek ve tartışarak aştığı felsefi sistemlere dönüş anlamı içeren yorumlar, çeşitli tartışma ve bölünmeler ortaya çıkmıştır. Bilindiği gibi en önemli bölünme ve tartışma, II. Enternasyonal olarak bilinen, Alman Sosyal Demokrat Partisinin lideri konumunda bulunduğu Marksist-sosyalist partiler birliğinin oluşturduğu politik yapının etrafında oluşan düşünsel çevrelerin benimsediği yorumlama tarzı ile başlamıştır.
Görünüşte, Lukacs ve Korsch, II. Enternasyonal çevrelerindeki felsefi yorumu hedef alıp eleştirmiş ve farklı bir yorum getirme çabasına girmiştir. Fakat daha sonra yapılan incelemeler, bu eleştirinin bununla sınırlı olmadığını, eleştirilen yorumun bir benzerinin, Rusyadaki sosyalist akımın en prestijli politik teorisyenleri ve önderleri olan Plehanov, Lenin ve Buharin tarafından savunulduğunu ortaya koymuştur.
Eksenini, zengin yaşam pratiği ve gerçek hayattaki problem alanlarının devrimci bir tarzda değiştirilmesi üzerin kuran bir felsefenin- kaderinin, Marksist dünya sol ve komünist partileri, akımları ve işçi sınıfının pratiği ile yakından ilgili olması, en azından bugün için kaçınılmaz görünmektedir. Bu akımların sağlıklı bir yönelim içinde ilerlemeleri, Marksist felsefi çalışmalar için son çözümlemede verimli bir toprak oluşturmaktadır. Öte yandan, sağlıksız ve hastalıklı eğilimler aşılamadığı takdirde bu felsefi çalışmalar bir partinin, bir devletin veya hatta bir liderin hizmetinde basit bir araca dönüşmekte, Marksist felsefenin gelişmesi, zenginleşmesi ve insanlığın ve varoluşun zengin pratiği içinde verimli olabilmesi olanaksızlaşmaktadır. Özetle, 80 yıl boyunca büyük ölçüde olan bu olmuştur. Lukacs ve Korschun getirdiği yorum, karşıtının problemlerini ve çıkmazını -çok açık görmekle birlikte -aynı şeyi-karşıtı için de söyleyebiliriz- Marksın felsefesini , teorik bir felsefe olarak gören bakış açısının sınırlarını aşamamış, özne-nesne, doğanın tarihi- insanların tarihi, karşıtlıklarını ve Marksist diyalektiğin anlamı üzerine sorunları, Marksın aştığı teorik felsefenin eski paradigması içinde çözmeye çalışmıştı. Onun, açtığı yol ve karşıt bloğa getirdiği eleştirilerin ekseninde, zorluklar içinde, genel olarak Batı Marksizmi olarak adlandıracağımız akım oluşmuştur.
Eski ortodoks yorum, Stalin ve Sovyetler Birliğinin bu yoruma verdiği mutlak destek ile sosyalist ve komünist partilerde ve onlara yakın düşünsel çevrelerde, muhalefette veya iktidarda, aynı zamanda resmi akademik çalışmalarda mutlak bir egemenlik sağlamış, yaratıcı felsefi çalışma bir kenara atılmıştı. Kitapta bu yorum sosyalist ülkelerde üniversitelerdeki belli branşlarda ve felsefe ders kitaplarında, okutulan yorum olarak nitelenmektedir. Bunun çok vahim sonuçlarından biri, Marksın felsefede yarattığı büyük devrim olan- teorik felsefe geleneğini diyalektik olarak aşıp, pratik felsefe duruş noktasını, dünyaya pratik yaşam dünyasının içinden bakan duruş noktası, tamamen belirsizleşmesi ve Marksın felsefede yaptığı devrimin tamamen önemsiz bir konuma düşürülmesidir. Hatta, Marks, bir devrim ve politika bilimcisine, Marksist felsefe çalışmaları ise bir partinin veya liderin teorilerinin kanıtlama ve doğrulama aracına, veya sınıf mücadelesinin ve sosyalizmin hakikatinin doğrulanması çabalarına indirgenmiştir. Hegelin kendi teorik sistemini tamamladığında savunduğu, tarihin sonu gelmiştir bakışında olduğu gibi, Marksist felsefenin de bitmiş, tamamlanmış, tekil bakışa sahip bir teorik felsefe gibi ele alınması sonucu doğmuştur. Marksist felsefe özgürlüğünü yitirmiş, Marksizm, bir bilgi , bilim ve yöntem düzeyine indirgenmiştir. Örneğin, onun, pratik felsefe duruş noktası anlaşılmadığı için, insanın maddi ekonomik faaliyetlerine ekonomik temele neden ve hangi anlamda, birincil önceliği verdiği anlaşılamamış, aslında ona değmeyen oklarla ekonomik indirgemecilik eleştirisi yapılabilmiştir.
Yazarlara göre, Marks kendi felsefesinin pratik materyalizm olduğunu belirtmesine karşın, ortodoks klasik yorum, bütün bir Marksist felsefeyi diyalektik materyalizm ve tarihsel materyalizm olarak nitelemiştir. Buna karşın, materyalizm kavramının anlamı ve tarihi yeterince incelenmemiştir. Genel bir yaklaşım olarak, düşünce ile varlık arasındaki ilişkiyi, felsefenin en temel sorunu olarak ele alan bakış egemen olmuş ve ardından da, bu soruna ilişkin verilmiş farklı yanıtlara dayanılarak, tarihteki felsefeler iki karşıt blok olarak tasnif edilmiştir: materyalizm ve idealizm. Böylece, tüm felsefe tarihi, materyalizm ve idealizm arasındaki mücadelenin tarihi olarak anlaşılmıştır. |