Kitap Tanıtımı |
Brüksel Chaheroi Havaalanı’nda, masaları pek de temiz olmayan bir kafede portakal suyumu yudumluyorum. Tadı maalesef yavan, fazlasıyla posalı. Yanımdan melez bir bebeğin zırlaması sekiyor. Salyalı yumruklarını siliyor oturduğum kırmızı koltuğun suni döşemesine. Annesiyle istemsizce göz göze gelip suratındaki samimiyetsiz “tebessüm” beklentisini elimin tersiyle ardıma itiyorum. Ucağımın kalkmasına hala iki saatten fazla var ve benimse etrafımdaki insanların konuştuklarına kulak misafiri olmaktan başka bir işim yok. “Lütfen! En azından deneyelim!” diye yalvarıyor ötemdeki kızcağız, alnı terli sevgilisinin nemli ellerini tutarak. O yana fırlatıp bakışlarımı, kendime pay çıkarmak istiyorum aşklarından. İzlediklerimle düşündüklerim örtüşmüyor. Kafam makamında değil biliyorum. O an beynimin rutubetli boşluğunda bir şimşek çakıyor ve kuvveti tüm bedenimi sarsınca, bir an için aydınlandığımı sanıyorum. Boynumdan yüzüme tırmanan merak, bana varlığımı sorgulatıyor. Kendimi ortadan ikiye bölmek istiyorum. Sahi, denesem ne olur? Bu defa, işin başına gerçekten bitirmek için otursam, bir şey değişir mi hayatımda? Bunca sene yüzüstü bıraktıklarımdan, ardıma bakmadan kaçtıklarımdan ya da hevesimi alıp terk ettiklerimden ne fayda gördüm? Kendime çokça sözler verdim. (Tanıtım Bülteninden) ) |