Kitap Tanıtımı |
Anayasanın temel düzenlemeleri uyarınca madenler devletin mülkiyetindedir. Mülkiyetleri devredilemez, ancak belirli bir süre ile sınırlı olarak kiralanabilirler. Uluslararası firmalar daima ucuz ve sürekli aynı zamanda güvenli hammadde peşindedirler. Teknolojik gelişmeler madenlerin önemini giderek arttırmaktadır. Çevre korunması ile madencilik çalışmaları arasındaki dengenin korunması, bilanço ilkesinin gözetilmesi, aradaki narin dengenin bozulmaması şüphesiz her geçen gün daha önem arz etmektedir. Bu önem ve sektörde ortaya çıkan uyuşmazlıkların gittikçe artması nedeniyle böyle bir çalışma yapma düşüncesi ortaya çıkmıştır. Kuşkusuz madencilik sektörünün ulusal ve dünyasal önemi her geçen gün daha da artacaktır. Bu artma maden hukukunun diğer hukuk dalları ile olan ilişkisini ve bu konuda yapılacak düzenlemeleri de etkilemektedir. Örneğin; maden arama ve işletme izni verilen ormanlık alanlardaki ağaçların izin sahibine teslim edilmeden önce orman idaresi tarafından kesilip değerlendirilmesi bu konuda güzel bir çalışma olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu ise, maden hukuku ile ilgili düzenlemelerin çok boyutlu ele alınıp, yapılması gerektiğini göstermektedir. Özellikle dünya enerji ihtiyacının gün geçtikte artması nedeniyle ortaya ve enerjiye kaynak temin eden madenlerle ilgili düzenlemelerin enerji sektörüne paralel nitelikte olması sonucunu doğurmaktadır. Bu çalışma aynı zamanda gelecekte maden hukuku ile ilgili düzenlemelere ve diğer hukuk dallarına ve enerji hukuku ile ilgili düzenlemelere kaynaklık etmesi açısından sektörle ilgili mevzuat esas alınarak yapılmıştır. Bu açıdan öncelikle konu ile ilgili düzenlemelere kısaca değinmek gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyetinde madencilik sektöründe dört önemli kanunsal düzenleme yapılması yoluna gidilmiştir. Bunlara sırasıyla bakacak olursak; ilki 1954 yılında yürürlüğe giren 6309 sayılı Maden Kanunudur. Bu Kanunun düzenlenmesi ve işlerlik kazanması ile birlikte yabancı uluslararası şirketlere güvence verilmiş ve bu şirketlerin sektöre girişleri sağlanmıştır. Madencilik sektöründe ikinci düzenlemeye 1978 yılında yapılan 2172 sayılı Kanun ile gidilmiştir. Yapılan bu Kanun düzenlemesi ile kömür, bor ve demir madenlerinin stratejik önemi de dikkate alınarak devlet tarafından işletilmesine karar verilmiştir. Sektörde üçüncü mevzuat düzenlemesi 1985 yılında 6309 sayılı Maden Kanununun yürürlükten kaldırılması ve yerine 3213 sayılı Maden Kanununun getirilmesi ile olmuştur. Bu değişiklik ile mermer Taşocakları Nizamnamesi kapsamından çıkartılarak Maden Kanunu kapsamına alınmıştır. Sektördeki mevzuatsal değişimler esnasında çeşitli sıkıntılarda ortaya çıkmıştır. Mermer, kalsit, kalker gibi maddeler ile ilgili ruhsatların verilişi Taşocakları Nizamnamesi Kapsamında İl Özel İdarelerine bırakılmış, bu uygulamada çeşitli sorunlara yol açmış, ruhsat sürelerinin kısa tutulması beraberinde çeşitli problemler getirmiştir. Maden Kanunu ile Taşocakları Nizamnamesi arasında bazalt, kalsit, kalker, kum, dolomit gibi madenler için kesin düzenlemeler yapılamaması uygulamada birçok sorununda ortaya çıkmasına neden olmuştur. Örneğin; alçı taşı ve kalsitin Maden Kanunu kapsamına alınması 2004 yılında gerçekleşebilmiştir. 2004 yılında yürürlüğe konulan 5177 sayılı Kanun ile Maden Kanununun bazı maddeleri değiştirilerek Taşocakları Nizamnamesi de yürürlükten kaldırılmıştır. Anayasa Mahkemesince 5177 sayılı Maden Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanununun bazı maddeleri iptal edilmiştir. 1982 yılında çıkarılan 2872 sayılı Çevre Kanunu ile 1992 yılında Çevre Bakanlığının da kurulması ve çeşitli Yönetmelik bazında düzenlemeler yapılmak suretiyle doğal kaynakların korunması yoluna da gidilmiştir. |