Kitap Tanıtımı |
İlk ve Son Yaratılış, Ümit Dağcı: “Sen Voyvoda Vlad’ı tanıyor musun?” En büyük yanılgıdır, tarihe birilerinin görüş açısından bakmak. “Evet, doğru duydun. Ben sizin bildiğiniz tarihin çok öncesinde yaratıldım.” Bildikleriniz, size anlatılan yalanlardı. Siz yalanları gerçek sandınız. “Tek şartım var: Vampir ırkının benden geldiğini sizden başkası bilmeyecek. Gerisini konuşacağız.” Vampirlerin babası yoktur, annesi vardır; bunu, sadece o ve siz bileceksiniz. Birkaç diyaloğu ve bunlar hakkındaki düşüncelerimizi okudunuz. Anlatılmayan gerçeklerle dolu tarihi öğrendiğinizde kendinizi sorgulamak isteyeceksiniz. Kan Emiciler, Anadolu’da yaratıldı. Geçmişten Kaçış, Zeki Marakoğlu: “Tüm saatleri durdurmak, tüm takvim yapraklarını duvara çivilemek ve zamanı tamamen durdurmak isterdim. Ölümle dans eden ben… Evet ben… İlk defa yaşamanın ölmekten daha kıymetli olduğunu öğrendim.” “Geçmişten kaçış mümkün mü? Hayatımızdaki her şeyi terk etmek; yeniden doğmak mıdır, yoksa geçmişin gölgesi altında yalancı bir umutla yaşamak mıdır?” Bu romanda; bir bedende üç farklı ismi, üç farklı yaşamı, üç farklı karakteri yaşatmak zorunda kalmış bir insanın geçmişin bataklığından çıkıp umuda yolculuğuna şahit olacaksınız. Zeki Marakoğlu’nun “Aşkın Peşinde” adlı ilk kitabına ışık tutan bu roman, olaylara farklı bir bakış açısıyla yepyeni bir soluk getirmektedir. Eser, bağımsız bakış açısıyla “Aşkın Peşinde” kitabını okuyanlara sürpriz niteliğinde bir son hediye etmektedir. Sınır 2700, Özgecan Doğan: Yıl 2700… İnsanlar ışınlanmadan uçmaya, son model robotlardan uzayda yaşamaya kadar her şeyin sırrını çözmüş ama tatmin olmayıp teknolojinin son noktasına geldiklerini ve artık başka yapacak icat kalmadığını düşündükleri için artık insanları robotlaştırmaya ve onların üst modellerini yapmaya başladılar. Tüm baz istasyonları ve nükleer santraller aynı şehre kuruldu. Bu şehirde ve etrafında fakir ve nükleer santrallerden dolayı akli dengesi bozuk insanlar yaşıyordu. Derisinin altına çip yerleştirilip beyinlerine yeteri kadar zekâ enjekte edilerek robotlaştırılacak insanlar bu şehirden alınıyordu yıllardır... “Güneşte vücudu parlayan cam şekline bürünmüş bir insan. Dikkatlice bakınca iç organları görünüyor, üzerindeki kıyafetler esnek bir camdan oluşuyor. Daha yakınımda kâğıt kadar ince iki boyutlu bir insan, biraz arkasında, yerden on beş cm kadar yukarıda, belki de benim göremediğim bir zemin üzerinde yürüyen bir insan, kafasının üzerinde anlamını bilmediğim objeler uçuşan başka bir insan… Etrafa baktıkça daha farklı şeyler görüyordum.” “Bu kadar şaşırmışken gözüme çarpan asıl şey ise tüm vücudu koyu yeşil, gözleri gri, siyah pelerini ve yakaları en az iki katlı bir bina uzunluğunda olan, saçları sanki suyun içindeymiş gibi dalgalanan bir kadının elinde tuttuğu tasmanın ucundaki, süslü kıyafetler giydirilmiş olan erkek bir roboçip oldu. Gördüğüm manzara resmen varlığımı sorgulatmıştı bana. Bu kadarı da fazlaydı. Zekâlarını yok edip köleleştirdikleri yetmiyormuş gibi bir de evcil hayvan muamelesi yapıyorlardı onlara.” Bir Ankara Hikâyesi Gölge, Ümit Dağcı: “Bir Ankara Hikâyesi” uzun soluklu roman olmasının yanı sıra anlatım tarzı ile bir dizi film senaryosu tadıyla geçmişi ve geleceği kurgusal anlamda kusursuz bir şekilde bağdaştıran bir eserdir. İçerisinde dram, macera, polisiye, aşk ve entrikanın yanında, kahramanların biyografik hikâyelerini barındıran romanımız; ana karakter Pekcan Sert’in etrafında birleşen tüm hayatların ilginç yaşam öyküleriyle her kahramanı kendi başına başkahraman boyutuna ulaştırıyor. Serinin birinci kitabı olan “Gölge” parçalanmış hayat zincirinin son halkası olan ve on iki yıl gecikmeli de olsa gerçekleşmiş Belgin Mergen ile Pekcan Sert’in tanışmasına; ayrıca Pekcan, Aysel, Sahara aşk üçgeninin başlangıcına dem vurmaktadır. “Gölge” “Bir Ankara Hikâyesi”nin ilk ve en önemli basamağıdır. (Tanıtım Bülteninden) ) |