Kitap Tanıtımı |
Hatıralar da, bir yönüyle, tarihe ışık tutabilen kaynaklardır. Benim bu mütevazi çalışmam asla bir tarih olmadığı gibi bir hatıra da değildir; ben sadece çocukluğumdan itibaren görüp yaşadıklarımı elimden geldiği kadar kendi çerçevesinde kaleme almaya çalıştım. Yazdıklarımın içinde görmediğim ve yaşamadığım tek bir şey yoktur. Rivayetlere, şunun bunun anlatımlarına pek yer vermedim dersem belki de doğruyu söylemiş olurum. Tespit edebilmekle gurur duyduğum en güzel şey, toplumumuzun dini hassasiyetinin çok yüksek olması, özellikle onu yönetenlerin kendilerini halktan uzak tutması sebebiyle zaman zaman peşlere takılıp sürüklenerek bugünkü gibi tehlikeli acılar çekse de, halkımızın okul eğitiminden yoksun olmasına rağmen büyük ve köklü değişim ve dönüşümlerin içinde bocalayıp yıkılmadan köklerine dayanıp ondan ilham alarak milli duruşuna asla halel getirmeden eninde sonunda doğru yolu bulması, ondan asla en küçük bir kayıp vermemiş olmasıdır; Türk Milletinin bu özelliğine hayran kaldığımı söylemeden geçersem vebal altında kalacağıma inanıyorum.
Türk insanının, daha geniş tabiriyle Anadolu insanının genel karakteri muhafazakârlıktır: devletine, milletine, vatanına, dinine, bayrağına, ailesine, yani milli kimliğine, noksanlıkları olsa da, karşılıksız candan bağlıdır ve bunu herkes bilir, veya bilmelidir. O hep, farkında olmasa da, milli yaşar. Onu yönetenlerin de kendisi gibi muhafazakâr olmalarını ve öyle yaşamalarını bekler ve ister. Hatta buna o kadar büyük bir önem verir ki, iktidar sahipleri kendileri gibi yaşadıkları müddetçe akıl almayacak şekilde desteklenir. Yöneticiler kendilerini halktan uzak tutarlarsa halkımız bunu hemen görür, ses çıkarmaz ama o da uzak durur ve ondan kurtulmak için de uygun zaman bekler. Yeryüzünde böyle bir millet kolay bulunmaz. Eğer Türk Milletini demokrasiyle yönetecekseniz, yani sandıkla iktidara gelmek isterseniz bu kimliğe uygun hareket etmek mecburiyetinde kalırsınız. Bunun başka bir yolu yoktur. Devleti yönetenlerin bunun değerini çok iyi bilmeleri, devletsiz milletin olamayacağı gerçeğine bütün kalbiyle inanan insanlarımızın karşısına milletsiz devletin olamayacağı karşılığıyla çıkıp onu bu duygularla kucaklamaları en doğru tutum olacaktır. Toplumumuzda değişim ve dönüşümler rızaya ve milli eğitime dayalı olarak değil de yasaklama ve baskı yöntemleriyle yapılmaya çalışıldığı takdirde, başlangıçta ?oldu ve tuttu' gibi görünmesine rağmen, tarihte birçok örneklerinde görüldüğü gibi, sosyal ve hukuki değişim süreci hem acılarla dolu olur, hem de büyük çalkantılara sebep olur, öyle değil mi? İstendiği anda devletine, vatanına ve bütün değerleri uğruna can vermeye hazır duran, vatanına ve dinine son derece bağlılığı dolayısıyla yönetilmesi kolay fedakâr insanımız nice övgülere layıktır; devleti de ona saygıyla muamele etmelidir; o, bunu fazlasıyla hak ediyor. |