Kitap Tanıtımı |
Günlüğümün sararmış yapraklarında, şimdi anı denilen yaşanmışlıklarımı okurken, kendimi seyrettiğim bir aynadan, içimdeki tüm dehlizleri ve tüm gizli geçitleri, yani kendi cehennemime açılan kapıyı gördüm. Yaratmak için yok eden dünyada, bir hafta sonu kaçamağı yaşamak dışımda kalmıştı ve uzaktı artık. Sonsuz tedavilerin ilacı ölüm yanı başımda, ne acı! Akıldışı davranışlarımın yarattığı ben, görece basit organizmalar tarzı, iyimser ve uyuşuk deli dahiler gibi, biraz da dertlerin çöp kutusu psikologlar misali, lodosa meyilli, melteme açık, deniz ruhlu, kendini deli rüzgâra bırakmış, deniz kokusunu ciğerine çeken miçolar için ağlayan tüm dertlerin sahibi yolcuları taşıyan arabalı vapur gibi, hantal bir gemi artık. Ve bütün limanlarım en sert fırtınalara açık. Yakama yapışıp kalan yaşamak telâşı olmasa, hesabî duruşların bilinmeyen limanlarında ne işim var, iyilik ve doğruluğun kötülük spekülatörlerine yenildiği bu çağda. O halde neye göre ve nasıl var olmalıyız derken kendi kendime, sanırım buldum ebedi mutluluğun ebedi yanıtını, yanıt gayet basit: Su gibi yaşamalıyız; sessiz, sakin ve dingin |