Kitap Tanıtımı |
"Bugün, 20. yüzyılın egemen birimi ´bağımsız teritoryal devlet´in değişim geçirdiği bir sürecin içindeyiz. ´Küreselleşme´ adı verilen bu dönemin tipik özelliği, ekonomik, bilimsel ve kültürel alanlarda alıp başını gitmekte olan bu eğilime, siyaset ve devlet alanlarında rastlanmamasıdır. Sermaye, metalar ve iletişim küresel düzeyde akışkanlığa sahipken, devlet ve siyaset şu ana değin emeğin sınırlar ötesi akışkanlığına etkili engeller dikmiştir. Aynı tablonun belirleyici öğesi, Soğuk Savaş döneminin ardından dünyaya askeri ve silahlı gücünü dayatabilen tek bir büyük devletin (ABD) kalmış olmasıdır ve ABD gerçekte, BM gibi uluslararası kurumları her kertede baypas eden bir imparatorluk gibi davranmaktadır. Ne var ki ABD de, çağımızın sanayileşmiş dünyasında eskisi kadar egemen konumda değildir. Büyük devlet sistemi çökerken, ulus-devletlerin kendi ülkelerinde olup bitenler ve yaşayanlar üzerindeki denetimleri günden güne azalmaktadır. Asıl önemlisi, teritoryal devlet, son otuz yılı aşkın süredir silahlı güçler üzerindeki tekel konumunu kaybetmiştir. Örneğin, şimdi Irak´ta 30 bini aşkın silahlı ´özel taşeron firma´ faal haldedir. Keza, yurttaşlar devletlerine eskisi kadar sadık ve ´vatan´ uğruna canlarını vermeye gönüllü değillerdir.
"Bütün bunlardan dolayı, on bin yılı aşkın zamandır bildiğimiz şekliyle dünya tarihine son veren yeni bir aşamaya girdiğimiz aşikardır. Günümüz politikasının doğası karmaşıktır. Çağımız hâlâ ulus-devletler çağıdır, küreselleşmenin işlemeyen tek yönü de budur. Fakat bu, silahlı çatışmaları ortadan kaldıran bir aşamaya sokmaz bizi. Hatta, ´terör´ün ve şiddetin yükselişe geçmesi, 1. Dünya Savaşı´ndan itibaren güç toplayıp yayılmakta olan barbarlaşma sürecinin bir parçasıdır. 20. yüzyıl, tarihin en caniyane yüzyılıydı. 20. yüzyılda savaşlar yüzünden ya da savaşlarla bağlantılı olarak meydana gelen insan ölümlerinin toplam sayısı 187 milyon olarak hesaplanmıştır. Halihazırdaysa, 2001 ile 2004 yılları arasında, dünyanın 31 egemen devletinde silahlı iç savaş manzaraları yaşanmaktadır. Üstelik bugün, savaşlardan fiilen etkilenen insanların yüzde 80-90´ı sivillerdir. Sonuç itibariyle, 21. yüzyılın bir barış yüzyılı olma ihtimali oldukça azdır." |