Kitap Tanıtımı |
ÖNSÖZ Bismillahirrahmanirrahim
1. SİRET KİTAPLARINDAKİ EKSİKLİK
Klasik siret kitapları yazanların çoğunun -Peygamberin (s) risâlet öncesi asrı ve çevresiyle ilgili konularda- titiz davranmamalarına ve bu konuya önem vermemiş olmalarına akıl erdirmek zordur. Onların bu asır ve çevre ile ilgili olarak kaydettikleri, Peygamberin şahsı ile alakalı olan konularla sınırlıdır: Peygamberin soyu, ailesi, kabilesi, doğumu, emzirilmesi, himaye edilişi, yolculukları ve evlilikleri. Çok nadir olarak bu asrın durumu ve bu çevrenin sosyal, ekonomik, siyasal ve dini konumu ile ilgilenirler. Rasulullahın ortaya çıktığı ve onun, büyük bir başarı ve geniş bir yayılma gösteren ve hâlâ tüm dünya hayatına her açıdan büyük katkılarda bulunmakta olan bu çağrısının ilk olarak gündeme geldiği ortamı aydınlatacak, onlara ışık tutacak malzemeye ne de az yer verirler.
Arapların İslâmdan önceki durumlarıyla ilgili olarak, klasik siyer kitaplarının yaptığı kırpmalar bir yandan gelenek halini alırken öte yandan da o kadar genellemeler ve geniş çizgilerle ifade edilmiştir ki okuyucunun ondan kesin bir bilgiye ulaşması - çok az şeylerin dışında- olanaksızdır. Sonra belirtilen şeylerin hangi asra nispet edildiği de kesin biçimde belirlenememektedir. Kaldı ki, aktarılan bu kırpıntılar dahi düzmece ve uydurma olma ihtimalinden uzak değildir. Tedkik amacıyla bunlara dikkat edenlerin; onlardaki yumuşatma ya da birleştirmeyi, olaylar, olgular ve Kurân âyetlerini açıklama amacını görmesi zor olmaz. Hatta onların bizzat Kurân nassları ya da çağrıştırdıklarıyla çeliştiğini görmesi fazla çabaya ihtiyaç göstermez.
İşte zamanın bize kadar koruduğu en eski siret kitaplarından biri olan İbn Hişamın Siretinde -ki bu kitap üzerinde ciddiyet, güven damgası vardır. Peygamberlik döneminden önce olsun, sonra olsun ya da Peygamber (s) ve Ashabına nispet edilen saygı ve yüceltme ile ilgili olsun, kaydedilen rivâyetlerde titiz davranmayı, ihtiyatlı hareket etmeyi esas almış bu işin dindarlık ve günahkârlık açısından ne derece hassas olduğu bilinciyle hareket etmiştir. Naklettiği rivâyetlerin ve kaydettiği haberlerin, özellikle risâletten önceki vakıalarla ilgili olanlarında bu titizliği açıkça görebiliyoruz. Kitabını yazarken ve olayları kaydederken râvilerin ona ulaştırdığı ya da yazılı kitaplarda gördüğü şeyleri toptan vermeye çalışmıştır. Onlardan bazılarının zayıflığını bizzat kendisi belirtmiş ancak bir kısmını da belirtmemiştir.
Bu aksaklıkların çoğu, İbn Hişamın Sîreti gibi eski, ciddi ve güvenli olan Taberi Tarihi ve Tabakat kitaplarının en muteberlerinden sayılan İbn Sadın Tabakâtı için de geçerlidir.
Buna ek olarak klasik kitaplarda kaydedilen, nakledilen pek çok rivâyetlere ve haberlere karşı, düşünen bir insanın onları inkâr etmese bile, sürekli olarak dikkatli ve uyanık olması lazımdır. Çünkü bu haberler ve rivâyetlerle Peygamberin, risâlet öncesi dönem ve ortamının maddî gelişme, edebiyat ve düşünce hayatı açısından küçümsenmesi amaçlanmaktadır. O dönem ve ortam; cehalet, geri kalmışlık, sefalet, itilmişlik, perişanlık, barbarlık, kültürel araç ve vasıtalardan mahrumiyet, düşünce, inanç, ahlâk ve edebiyatta katı bir maddecilik gibi sıfatlarla tanıtılmaktadır. Hâlbuki bu iddialar işlerin tabiatına ve apaçık mantıksal kurallara aykırı düştüğü gibi Kurân-ı Kerimin bildirdiklerine ve nasslarına da ters düşmektedir.
2. RİSÂLET ÖNCESİYLE İLGİLİ DEĞERLENDİRMELERİN ZAYIFLIĞI
Klasik sîret kitaplarında yer alan daha önce işaret ettiğimiz karalama esasına dayalı değerlendirmelerden başka, bazı kitaplar ve risâleler bulunmaktadır. Öğretim amaçlı bu tür Arapça kitaplarda yer alan edebi, tarihi ve sanatsal bazı bölümler ve konuların İslâmdan önceki Arapların hayatına, geleneklerine ve inançlarına ışık tuttuğunu biliyoruz. Yalnız bu risâleler ve kitaplar, çok genel bir üslupla yazılmıştır.
Bunlar öncelikle Peygamber asrı ve çevresiyle özel bir biçimde ilgilenmez. İkinci olarak; buralarda kaydedilen rivâyetler iyi-kötü, sağlam-zayıf, ger-çek-yalan demeden birbirine karışmıştır. Netice itibariyle düşünen bir araştırmacı yine onları titizlikle okumak zorundadır. Onları gerçek, tarihi, güvenilir rivâyetler ya da aşağıyukarı doğru belgeler olarak almakta, çoğu zaman tereddüt etmek mecburiyetinde kalacaktır. Çünkü bu rivâyetlerin eski olanları ancak uzun bir zaman sonra kaydedilmiştir. Rivâyetler uzun zaman hafızalarda muhafaza edilmiş ve bu arada dilden dile nakledilmiştir. Tabii ki bu esnada bu rivâyetler üzerinde alabildiğince oynanmış ve eklemeler yapılmıştır. Artık o dönemden söz etmek bu rivâyetlere dayanmakla mümkün olagelmiştir. Onların yazarları da, onları tarihi gerçekler olarak kabul etmiş, konularını, bölümlerini, risâlelerini, değerlendirmelerini, çoğunlukla araştırma ve tedkike başvurmadan, bu rivâyetlerin üzerine bina etmişlerdir.
Yine ilginçtir ki, zamanımızda sîret kitapları ya da İslâmın ilk asrının (Sadr-ı İslâm) tarihini yazanlar, hatta Arapların düşünce hayatını açıklamaya çalışanlar, İslâmdan önceki hayatın bazı olgularına ulaşanlar bile bu çağı ve bu çevreyi bize yeteri kadar tanıtamamışlardır. Hatta üzelerek belirtelim ki, onlar bu çağı ve çevreyi çok az bile tanıtabilmiş değillerdir. Şu kadarını bilmek yeterlidir ki; Arap düşünce ve dini hayatı üzerine yazılan bir dizi Arapça kitap içinde en güçlüsü olan Fecrul-İslâmda bile, Risâlet öncesi Arap dinleri ve inançlarının incelenmesi ihmal edilmiştir. Araplarda bulunan kahinlik, sihir/büyü, efsaneler, gelenekler ve âdetlere hiçbir işarette bulunulmamıştır. Hâlbuki bu sahalar ve oralarda yer alan güçlü hareketler, özellikle Peygamberlikten önce olanları, Arap düşünce hayatının bir tezahürü ve somut örneği olması açısından araştırılmaya ve sözü edilmeye değer. Hâlbuki bu kitapta üzerinde durulan konuların tamamı Yahudilik, Hristiyanlık ile Yunan felsefesi ve bu felsefenin İslâmın ilk asrında bu hayat üzerindeki etkisinin zikredilmesinden ibarettir. Hayat-ı Muhammed kitabının yazarı da yaklaşık olarak bu yazarın yolunu izlemiştir. Bu son kitap parlak bir girişe, doyurucu konulara, araştırmalara, önemli ilâvelere ve değerli yaklaşımlara, mülahazalara özellikle sonraki baskılarında kavuşmuştur. |