Kitap Tanıtımı |
Sağnak, kuru yapraklarını tokatlayarak döküyordu dalların. Ele avuca sığmaz, gene gelmez gökyüzünün çığlığıydı rüzgar. İnsan soyunu evcilleşmiş hayvan sanan bir sürü budala, efendilerinin sinsice sunduğu yazgıyı kanıksamış; dualar ve yasalarla tıkamış kulaklarını; uygun, uyuşuk, sinmiş; kemirgen böceklerin sesiyle, yakınarak, dinmesini bekliyordu fırtınanın. Uçurumların sır sınır tanımayan evcilleşmez büyüsü ve rüzgar nabzımda uğulduyordu. Yolunan çimen, yırtılan duvaktı uğuldayan. Yaseminler uğulduyordu nabzımda; gözyaşları, badem çiçekleri ve mercan. Çocuklarına varıncaya dek her birinin bilekleri zincirli öfkeli tutsakların bağrışları uğulduyordu. Yalanla kirletilmiş güzellikti uğuldayan; süssüz zenginliği dorukların, karşılıksız özveri, incetilmiş inceliğin inleyişleri. Kan ve ter uğulduyordu. Ufkunda kartallar, şahinler, atmacalar, kırlarında karacalar, ceylanlar seviştiren bir şarkının sevinciyle mi öpüşmekteydim. bilmiyorum, yoksa, ayrılık öncesinin kederi mi usul usul sızlanıp kuduruyordu dudaklarımda. Belki de közünde yalazlandığım duygu, hem kederdi, hem sevinç. Işığın filizleriyle canımda eşelediğim, kaçınılmaz bir ayrılık havasınınşöleniydi sadece. Dağlara vurdukça, çoğalarak dalga uzaklaşmak için sabırsızlanıyordu koynumdaki şiirler. Kıvılcım ışıltısıyla titreşiyordu kanatlar; |