Kitap Tanıtımı |
"Şehrin gerçek sakinleri, sokakları yavaş yavaş gecenin sessizliğine terk ederek evlerine çekiliyorlardı ki, Esquiline Tepesi'nden yayılan korkunç dumanların söylentisiyle şaşırıp kaldılar. Rüzgara hiç aldırmayan garip bir bulut gelip üzerlerine çöktü. Alevler, önüne kattığı her şeyi yutarak, agoraya doğru ilerliyordu. Ara sıra şiddetli patlamalar oluyor; bu sayede ateş, kendisine yeni yollar buluyordu. Şehrin her yanı kavurucu bir sıcağa teslim olmuştu. Kızıl, sarı, mavi, kırmızı, turuncu, yeşil tonlarda çıldırmış bir renk armonisi gökleri birkaç saat çimde kaplayıvermişti. Artık Roma, önüne geçilemez bir alev selinin içinde yüzüyordu. M.Ö. 390 Yılı'nın 18 Temmuz gecesi Galyalılar'ın yaptığını, bu kez de bir Roma'lı yapmıştı. Şehir, tarihin kendisine ilinci kez verdiği bu ağır ceza için ağlıyordu. Ovaların, dağların, denizin, tapınakların, binaların, caddelerin çığlıkları, insanlarınkine karışmış, duyan hiçbir kulağın katlanamayacağı bir iniltiye dönüşmüştü kentin ağıtı. Neron şehre ulaştığında, yangın, ikinci günündeydi. Alevler hızlarından hiçbir şey kaybetmemişti. Capitoline Tepesi'nden Roma'ya bakarken gözlerinden akan yaşlara engel olmak aklına bile gelmedi..." |