Kriminoloji Dergisi (Cilt: 2 Sayı: 2)
ISBN 9786055412000
Yayınevi Adalet Yayınevi
Yazarlar Kolektif (author)
Kitap Tanıtımı Hırs, Doyumsuzluk, Suç ve İnsan Ekonomi biliminin temel olgusu -homo economicus- yani -ekonomik insan, kendi çıkarını düşünen insan-dır. Bu tanım değişik ülkelerdeki farklı uygulamaları açıklayan ve evrensel bir niteliğe sahip olan temel bir insani unsurdur. Kişisel çıkar, kişinin kendi ailesi veya arkadaş gruplarının refah ve saadetini de içerebilir. Düşünürlerin -hırs- ve -tamah-, ekonomistlerin ise, -yararın en çoklaştırılması- biçiminde tanımladıkları kişisel çıkar, üretim sürecinde denetlenememesi, yolsuzluğun yaygın hale gelmesine yol açabilmektedir. İnsan yaratılışı itibariyle, sonsuz istekleri olan, açgözlü ve çıkarcı bir yaratıktır. Böyle olduğu için, doyumsuz arzuları ile kıt kaynaklara sahip bir doğanın arasında kalır ve zamanının çoğunu sınırsız istekleriyle karşılaştırdığında kısıtlı olan kaynakları nasıl kullanması gerektiğine karar vermekle geçirir. Yaklaşık bin yıl kadar önce Wang An-Shih Çin-deki yolsuzluğu -kötü kanunlar- ve - kötü insanlar- olarak tarif etmiştir. Çünkü kötü kanunları yapan ve uygulayan insandır. Ülkelerin tarihsel ve kültürel değerleriyle evrensel kriterler arasındaki farklılıklara rağmen yolsuzluk olgusunu açıklayan ve evrensel bir niteliğe sahip temel etken -kişisel çıkar-, yani yolsuzluğun insan boyutudur. Ekonomi bilimi, insanoğlunun maddi çıkarına nasıl uygun geliyorsa öyle hareket ediyor olmasını bir veri olarak kabul eder ve bu çıkarcı ve açgözlü yaratığa, tüketim kavgasında nasıl başarılı olabileceğini göstermeyi hedefler. Amaçlanan -kişisel çıkar-ı dönüştürmek değil; doyumsuz isteklerini kısıtlı olduğu öne sürülen kaynaklarla nasıl karşılayacağını kararlaştırmaktır. Diğer yandan, insan kendisine yakıştırılan homo-economicus tanımı gereği hiç doymayacağından, ekonomik sıkıntı ve problem daima devam edecektir. Tarih içinde kişisel çıkarı tatmin etmenin yolları araştırılmış, en serbest piyasa ekonomisinden en katı merkezi planlamaya, katıksız kapitalizmden katıksız komünizme kadar pek çok yöntem önerilmiştir. Ancak, temel olgu aynıdır. Bu ilke, ekonomi biliminin kurucusu Adam Smith-in 1776-da dile getirdiği aksiyomdur. Bu teori, insanın her halükarda kişisel çıkarı peşinde koşacağını iddia etmektedir. İnsan yaşamını, işçi ise en yüksek ücreti almaya, iş adamı ise en kârlı ürünü üretmeye ve yapabileceği en yüksek kârı yapmaya adayacaktır. Yani insan asla doymaz. Sürekli daha fazlasını arzu eder. Hep elinde olmayanı ister. Bu yüzden kendisinin olmayan şeylere el uzatır, sahibi olmadığı şeye nefretle bakar, kendisinin olması için elinden geleni yapmaya çalışır. Sonuç olarak yasal olmayan yollara başvurmaktan asla çekinmez. Bu noktada birçok metot uygular. Böylece hukuka uygun olmayan birçok aktivite gün yüzüne çıkmaktadır. Bunlara genel olarak -yolsuzluk- demekteyiz. Çünkü yolsuzluk, girişilen bütün hukuka aykırı eylemleri kapsamaktadır. Kişisel çıkar, iyi yönetildiği takdirde üretici etkinliklere yönlendirilerek, kaynakların verimli kullanılmasını sağlayabilir. Kötü yönetilen kişisel çıkar ise; toplumsal refah konusunda yıkıcı bir etki yaparak kaynakların israf edilmesine yol açar. İnsanların kaynakları hem üretim hem de kişisel yarar sağlamak amacıyla kullanmaları durumunda ekonomik etkinliğin olumlu yararları bölünerek ekonomik anlamda rant arama olarak tanımlanan süreç başlar. Emile Durkheim, hangi sosyal ortamlar suç potansiyeli yaratabilir sorusuna; alturisktik, fatalistik, anomik ve egoistik kavramları ile cevap vermektedir. Esas olarak ifade edilen ana tema ise; topluma ve insana düşen görevler vardır. Toplum vatandaşlarını günlük yaşam koşullarına karşı sağlıklı bir şekilde yönlendirecek değerleri ve bilgileri ortaya koymakla sorumludur. Diğer yandan vatandaş da bu değerlere ve bilgilere kendisini bağlamakla sorumludur. Bu sorumluluklardan topluma yönelik olana düzenleme, vatandaşın sorumluluğuna ise; uyum sağlama olarak ifade edilmektedir (İçli, 1994). Bireyin az veya hiç entegre olmama durumunda, birey sadece kendi bireysel varlığına, kendi arzu ve isteklerine önem verirken toplumsal kurumların ortaya koyduğu kuralları ve toplumsal insani değerlerin ifade ettiği hususlardan hiçbirini yeterince önemsememektedir. Birey başkalarına karşı sorumlulukları nelerdir gibi olguları düşünmekten ve bunları ciddiye alıp kendisine yön verme anlayışından çok uzaklarda kalmaktadır. Sadece kendi istek ve arzularını gözeten ve bu isteklerini yanlış veya doğru yollarla elde etmekten başka bir şey düşünmeyen, diğer insanlara vereceği zararları önemsemeyen insanlar suç potansiyeli yüksek vatandaşlar olmaktadır (Mutlu, 1998). ...