Kitap Tanıtımı |
Değirmenin arka tarafındaki tesbih ağacının altında oturuyorlardı. Hava iyiden iyiye serinlemişti. Sonbaharın gri bulutları gökyüzünde gezinmeye başlarken, ortalıkta sarıdan turuncuya, kırmızıya, bakır rengine dönmüş bir toprak kokusu vardı. Ovanın ortasında dolanan rüzgarlara kapılan çakır dikenleri, çeti dikenleri oradan oraya savrulup duruyordu. Inceden bir toz bulutu küçük bir hortum gibi yükselmiş ejderhayı andıran heybetiyle Güneyden Kuzeye doğru giderek direkleniyordu. Kuş cıvıltıları doldurmuştu koyakları. Ötelerden, tepelerdeki çalı kümelerinin altında karnını doyurmaya çalışan kekliklerin sesi geliyordu bir yükselip, bir alçalarak. Irmağın suyu azalmış, değirmenin şakırtıları hafiflemişti. Hep böyle olur. Yaz sonuna doğru ırmakları besleyen kaynak kar suları azalınca, ırmaklardaki su seviyesi de düşer. Kışın ve İlk baharda yatağına sığmayan, taşan ırmaklar, Sonbaharda neredeyse kuruyacak seviyelere kadar düşer. Daha bir dingin, kıyılarını zorlamadan, sakince akmaya başlar. Ağustos böceklerinin inanılmaz gürültüsünde iner, kalkar ortalık. Dere kenarlarında kuruyup kalmış hıltanların, mor çiçekli kangalların, kevenlerin hışırtısı rüzgarda savrulur durur, gece gündüz... (Tanıtım Bülteninden) ) |