Kitap Tanıtımı |
Öğle namazından çıkan cemaat, cenaze namazını kılmak için caminin batı tarafında bulunan uzunca ve geniş avluda saf tutuyordu. Bu saatlerde ufacık bir esinti bile olmaz, güneş tüm şiddetiyle dokunduğunu kavururdu. Üstlerinde avlunun bu tarafını kaplayan asmanın yaprakları gölgelik verse de sıcağın harareti asma dalına konan serçenin büyükçe bir koruk salkımının tanelerini gagalamasına engel olmuyordu. Oysa avludakiler terden perişan olmuşlardı. Camideki imamın tesbihatı bitirmesi bekleniyordu. Cemaat kalabalık olsa da aralarındaki yabancı birkaç kişi hemen fark ediliyordu. Mendili ile yüzünü, boynunu ve ensesinde biriken ter damlacıklarını silerken yanındakilerin duyacağı bir sesle “Allah vere de hoca duayı uzatmasa.” diye hayıflanan takım elbiseli yabancıya tam arkasından, ensesine inen şaplağın sesine tüm kalabalık yüzünü çevirmiş meraklı gözlerle bakıyorlardı. (Tanıtım Bülteninden) ) |