Kitap Tanıtımı |
James Cook ve adamları Pasifik Adaları'na ayak bastıklarında açlıktan bitmiş, aylarca süren yolculuktan dolayı birer paçavraya dönmüşlerdi. Yerliler, adaya daha önce gelip kardeşlerini katletmiş olanlara benzeyen bu vahşi adamlara korkuyla bakıyordu. Britanyalılar, bir yandan yemeklere saldırıyor, bir yandan da dinlendikleri "yamyamlık" hikayelerinin etkisiyle soruyorlardı: "Siz de yamyam mısınız?" Yerliler bu beyaz adamların kendilerini çiğ çiğ yiyecekleri korkusu içinde "Evet" dediler, "Biz de yamyamız". Ania Loomba, Kolonyalizm/Postkolonyalizm'de kolonyal ideolojilerin temellerine iniyor. Batı'nın, kendi "öteki"sini oluşturma sürecinde, Hindistan'dan Afrika'ya, oradan da Amerikalara uzanan "bakir" toprakları hegemonyası altına alışını ve bu hegemonyayı kolonyal söylemle meşrulaştırma ve sürdürme çabalarını irdeliyor. Shakespeare'in Fırtına'sında, Avrupalı seyyahların seyahatnamelerinde, Rudyard Kipling'in romanları gibi pek çok edebi metinde kolonyal söylemi araştıran Loomba, ayrıca Michel Foucault, Edward Said, Jean Baudrillard, Stuart Hall, Frantz Fanon gibi postkolonyal çalışmalarda köşetaşı oluşturan yazarların kuramlarını da ayrıntılarıyla ele alıyor.
"Uygar" erkek Batı ve fethedilmeyi bekleyen çıplak bakire Doğu karşıtlığı ya da eğitimli beyaz kadın ve ona sahip olma arzusuyla yanıp tutuşan kara derili vahşi karşıtlığı gibi klişelerin ötesinde, Loomba, "kolonileştirenler"ve "kolonileştirilenler" ikiliğinin yapısını sökerek, ezilenler içinde de kadın-erkek ilişileri bağlamında üretilen ve kurumsallaştırılan hegemonya ilişkilerine eğiliyor. Böylece, feminist literatürde bugüne dek gözden ırak kalmış olan bir alanı incelemeye açıyor. Böylelikle, Said'in Şarkiyatçılık'ında ya da Fanon'un yazılarında eksik kalan ve eksik kaldığı ölçüde de yanıltıcı olabilen bir çerçeveyi oluşturuyor. Kolonyalizm/Postkolonyalizm, bugüne kadar birbirini dışlayarak gelişen iki alanın, Marksist çalışmalar ve ırksal analiz arasında bir köprü kurma çabasını da temsil ediyor; sınıfsal hiyerarşiler ve ırksal hiyerarşiler arasındaki karmaşık bağıntıya dikkat çekiyor.
Modernleştirme buyruğunun gösterdiği yolda gerek metropol ülkelerde gerekse kolonileştirilmiş ülkelerde farklılıkların yok edilmesi çabasının eşlik ettiği ulus-devlet kurma projesi miadını doldururken "geri dönen" bastırılmışların yol açtığı "melez" formasyonlar da Loomba'nın analizlerinde önemli bir yer tutuyor.
Avrupa-merkezciliğin aşılmasının ve Batı'nın taşralaştırılmasının önünde devasa bir tarihsel-ideolojik engel uzanıyor hala; elinizdeki kitap, bu engeli aşma yönünde atılmış cesur bir adım. |