Kitap Tanıtımı |
İnsan, tarih sahnesinde ilk belirdiği andan itibaren, hep karşısına çıkan sorunlarla uğraşmıştır. Her çağda doğum, ölüm gibi olgularla ve çeşitli bireysel, toplumsal sorunlar karşısında bunlara bir anlam yüklemiş, Çağlar boyunca değişen tek şey ise bu anlam yüklemenin üslubu olmuştur.
Günümüz modern toplumlarına gelinceye kadar insanoğlu, ağır bedeller ödediği bir uygarlaşma süreci yaşamıştır. İnsanın insan ve insanın doğa ile ilişkilerini, yaşadığı toplumsal ortamı anlamlandırma biçimi tarih boyunca değişiklikler göstermiştir. Bir başka deyişle; insanın dünyayı anlamlandırma biçimi, yaşadığı toplumsal ortamın maddi ve manevi kültürü ile yakından ilgili olmuştur.
Tarihin eski dönemlerine baktığımızda, yabanıl olarak tanımladığımız insanların doğayla ve diğer insanlarla içiçe ilişkiler yaşamış olduğunu görmekteyiz. Bu ilişkiler ve bu ilişkilerin yaşanma biçimi günümüz modern toplumlarındaki ilişkilerin yaşanma biçiminden farklılıklar göstermektedir.
Modern toplum insanı da, söylenceye en az yabanılların duyduğu kadar gereksinim duymaktadır. Ancak işbölümünde aşırı uzmanlaşma, mülkiyet ilişkileri ve yabancılaşmanın yoğun olarak yaşandığı günümüz modern toplumlarında, söylence, daha gelişkin yöntemlerle oluşturulmaktadır. Sonuç olarak insanın yaşadığı toplumsal ortam değişse de, söylenceye duyulan gereksinim ve insan zihninin söylenceyi üretme biçimi pek değişmemiştir. |