Kitap Tanıtımı |
Julian Barnes’ın yazarlığında dikkat çekici bir yere sahip olan “biyografi” kavramı karşımıza ilk kez Flaubert’in Papağanı’nda “birbirine iple bağlanmış bir delikler derlemesi” metaforuyla çıkmış ve yazınsal bir “tür” olarak biyografi onun daha sonraki bazı yapıtlarında da değişik veçheleriyle işlenmişti. Julian Barnes, Kırmızı Giysili Adam’da, on dokuzuncu yüzyıl dünyasından öncü bir doktor; ama aynı zamanda bir sanat meraklısı, bir koleksiyoncu ve de bir Donjuan olan Samuel Pozzi kimliğinden hareketle bu kavramın içini yine zengin, yine yoğun ve bir o kadar ilginç öğelerle doldurmaya girişiyor. Anlatı bir yandan esas olarak Pozzi’nin ilginç hayat serüveni üzerinde yoğunlaşırken, bir yandan da 19. yüzyıl edebiyat ve sanat dünyasının ünlü şahsiyetlerine ilişkin olarak neredeyse baş döndürücü bir panorama çiziyor. Yazar birbirinden ilginç yaşam hikâyeleriyle anekdotları, derinlikli analizler içeren tablo yorumlarını ve onlardan hiç de daha az merak uyandırıcı olmayan günce kayıtlarını bir bir gözlerimizin önüne seriyor. Sözünü ettiğimiz bu panorama içinde hangi ünlü şahsiyetler boy göstermiyor ki: Başta Proust’un Baron de Charlus karakterine esin kaynaklığı etmiş olduğu “kabul edilen” Kont Robert de Montesquiou olmak üzere Oscar Wilde’dan tutun da sayısız ressama (John Singer Sargent, Carolus-Duran, La Gandara, Degas vb.), Henry James’ten tiyatrocu Sarah Bernhardt’a ve sayısız besteciye kadar (“tuhaf üçlü”nün mensuplarından Prens Edmond de Polignac, Wagner vb.) ünlü ya da daha az tanınmış yahut hiç tanınmayan çok sayıda kişi hikâyeleriyle bir çeşit resmi geçit yapıyorlar.Bu özellikleriyle Kırmızı Giysili Adam sadece biyografi temelli ilginç bir deneme kitabı ya da jinekoloji alanında geçen yüzyılda kaydedilen tıbbi yeniliklerin bir tarihçesi olmakla kalmayıp içinde edebiyatın içeriğinin ta kendisinin derinlemesine tartışıldığı, hayata sanat ve edebiyat perspektifinden bakmanın ne olabileceğinin irdelendiği bir çalışma olarak da dikkat çekmekte. (Tanıtım Bülteninden) ) |