Kitap Tanıtımı |
İnsan kalbine ait özelliklerle insandır. İnsanın hakikati yani hakikat-i insaniye de başka değil kalbdir. Yine insan, ancak kalbine ait özelliklerle meleklerin önüne geçebilir. İnsanın Hak nezdindeki kıymeti de onun kalbi ile ölçülür. Evet, Hakkın insanla muamelesi onun kalbine göre cereyan eder. Zira Allah insana insanın kalbiyle bakar; boyu-posuyla değil. Bu kesintisiz bir bakış olduğu içindir ki, kalb nazargâh-ı ilahîdir. Ayrıca, kalbe beyt-i Huda denmiş, Allahın evi sayılmış hatta Kâbeden daha eşref görülmüştür. Yine kıymetinden dolayı arş-ı alâya mukabil tutulmuş ve kalb-i mümin arş-ı Rahmandır denilmiştir. Bütün bu mülahazalarla kalb evi, Sahibinin nüzûlü için her zaman mücella bir ayna gibi tertemiz ve pak tutulmalıdır. Ahsen-i takvîm ile esfel-i sâfilîn arasında gel-gitler ve iniş-çıkışlar yaşayan insan acaba kalbin bu mualla konumunu her zaman koruyabilir, kalb ibresinin sapmalar yaşamasına mani olabilir mi, sorusunun cevabı bizzat sorunun içindedir ve hayırdır. Beşer tabiatının gereği kalb ibresinde oynamaların olacağı muhakkaktır. Ne var ki, hedef kalbin ibresini sabitlemek ve kalbi oynamayan bir ibre haline getirmektir. Bu da ancak kalbin hakiki hedefini tayin etmekle mümkün olur ki, o hedef iman, marifetullah, muhabbetullah ve netice itibariyle Allahın hoşnutluğudur. Bu hedef istikametinde sapmalar yaşamadan yürüyebilmesi için de onun, Kalbin Zümrüt Tepelerine esas teşkil eden ibadet, ihsan, ihlas, tefekkür, murakabe, muhasebe gibi kaynaklarla beslenmesi iktiza eder. Şayet kalbe yüksek hedefler çizilemez ve hayatiyeti için en lüzumlu kaynaklarla beslenemezse o kalbin aritmi yaşaması, dağınıklık ve bozulmaya maruz kalması, yaralanması hatta katılaşıp taşlaşması bile sözkonusu olabilir. Kasvet, küfür, ucb, kibir, tûl-i emel, şehvet, gaflet, hırs, menfaat ve makam düşkünlüğü, kötü huylar, dünyevîlik, masivaya meyl ü muhabbet ve teveccühteki tökezlemeler gibi virüsler kalbin bu tür arızalar yaşamasının pek çok esbabından sadece bazılarıdır. Özellikle günümüzde kalbe giden yollar adeta tıkanmış ve kalb muattal bırakılmıştır. Kalblerde Allahın duyulması görülmemektedir. Kalblerde kötü duygular ve yakışıksız mülahazalar adeta kuyruk kaldırır hale gelmiştir. Kalb adeta mefluç bir haldedir. Kalbler husuf ve küsuflar yaşamaktadır. Kalblerde heyecan sönmeye yüz tutmuş gibidir. Çünkü pek çoğu itibariyle insanlar bilerek kendilerini dünyaya salmışlardır. Zihinler kalbi öldürecek gevezeliklere dayelik yapmakta, kulaklar ve gözler kalbi katılaştıracak nahoş şeylere açık durmaktadır. Daha acısı kalbler yorgun düşmüştür. İnsanlar elbiseleri ya da kullandıkları mekan bozulduğunda düzeltmekte gösterdikleri heyecan ya da çabukluğu kalb hayatı adına içlerinden geçen olumsuz düşünceleri düzeltmekte göstermemekte, gösterememektedirler. Muhterem M. Fethullah Gülen Hocaefendi elli küsur yıldır kendisini dinleyenlerin kalb ibrelerinin istikamet kazanması ve o istikamette devam etmesi için konuşuyor ve yazıyor. Bizi, bizim kalblerimizi bizden daha fazla düşündüğünde şüphe yok. Çünkü meselenin ciddiyetini bizden çok ama çok daha iyi biliyor. Beyanlarıyla ister meltem gibi ruhlarımızı okşasın, ister tembih ve ihtarlarla içimize havf ve haşyet hisleri salsın, ister iltifat ve müjdelerle reca duygularımızı tetiklesin; o, gözleri yaşartan, gönülleri titreten nağmeleriyle hep kalbimize sesleniyor ve kalbimiz için sesleniyor. Elbette sadece seslenmekle kalmıyor. Gözyaşı döküyor ve adeta bir mum gibi yanıp eriyor. Bizim kalb ibrelerimizin doğruyu göstermesi için çok zaman iki büklüm oluyor. Ve bunların hepsinden daha önce ve daha öte kalb ibrelerimiz hep hedefe kilitli kalsın mülahazalarıyla gece-gündüz Allaha yalvarıp duruyor. Kalb İbresi işte bu derin düşüncelerin, dokunaklı nağmelerin, bereketli gözyaşlarının, iki büklüm oluşların ve Hakka yakarışların bir semeresi olarak gelip bizlere ulaşıyor. Ayrıca lağviyat karşısında mümince duruş nasıl olur; insan yaşlanınca dine hizmet vazifesi sona erer mi; toplumda işlenen günahlardan dolayı bazı hususlarda mazur sayılabilir miyiz; Hocaefendi hangi husustan bîzar; sporun iffetli olanı hangisidir; Bozyaka ve Altunizadeyi diğer mekanlardan ayıran özellikler nelerdir; melekleşme ufku nasıl elde edilir; objektif ve subjektif mükellefiyeti nasıl anlamalıyız; aktüaliteye dalmanın kalb hayatımıza zararları var mıdır; akıl ve his dengesi nasıl kurulur.. gibi pek çok sorunun cevabı da yine bu kitapta. Ayrıca, Muhterem Hocaefendi Türkiyeye dönecek mi, dönecekse ne zaman ve nasıl dönecek? En acılı ve en ızdıraplı yıllarını hayatının hangi zaman diliminde yaşadı? Bunlar gibi bazı hususî sorulara verdiği cevapların yer aldığı özel röportajı da bu eserin sayfaları arasında bulmak da mümkün olacak. Dakikaları, saatleri, günleri, haftaları, ayları ve yılları gösteren ibreler aktıkça ömür gelip geçiyor ve herkes dünya yolculuğunun sonuna yaklaşıyor. Ömür gelip geçmeden o ibrenin nasıl sabit tutulabileceğini önce bu satırlardan okuyacak, sonra da inşaallah kendi kalbimize tatbik edeceğiz. Bu satırlara yansıyan o müstesna kalbin mualla soluklarını tam anlayabilmek için de o satırları kalb kulağımızla dinleyeceğiz. |