Kitap Tanıtımı |
Dar veya geniş bir coğrafyada, gezilip görülen yerler hakkında, izlenimlerin anlatıldığı eserlere seyahatname adı verilir. Seyahatnameler, içerikleri bakımından, kendi zamanlarına olduğu kadar, sonraki çağlara da seslenme özelliğine sahiptir. Seyyahların bıraktıkları yapıtlar sayesinde, yabancısı olunan coğrafyalarla ilgili bilgiler edinildiği gibi, içinde yaşanılsa bile farkına varılamayan yerleri tanıma şansını bulmak mümkündür. Ülkelerin ve toplumların ilgi çekici özelliklerini, yaşama biçimlerini, geleneklerini ve kültürlerini; özetle maddi ve manevi değerlerini öğrenmek, fikir sahibi olmak olasıdır. Gezilip görülen coğrafi alanın iklimi, insanları, tarihi eserleri, eski ve yeni yapıları, yol ve ulaşım özellikleri, gündelik hayatın işleyişi, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri bu sayede gün ışığına çıkar.Ülkemiz, insanlık tarihinin en eski yerleşim yerlerinden olan Mezopotamya, Mısır ve Anadolu havzasında yer almaktadır. Bu anlamda dile gelebilecek önemli duraklardan birisi de Çukurova’dır. Dolayısıyla da Adana ve çevresi. Şu ya da bu biçimde Mersin, Tarsus, Adana, Hatay, Suriye, Irak ve güzergâh üzerinde yer alan diğer bölgelere giriş yapan seyyahlar oldukça fazladır. Aslında Çukurova, seyahatnamelerde dile getirilen yanlarıyla, henüz tam anlamıyla ele alınmış değildir. M.Ö. 400’lerde başlayan ve 1930’lara kadar olan dönemleri ele alan bu seyahatnamelerin, özgün baskılarının Türkçe’ye kazandırılması, Çukurova’ya yapılabilecek hizmetlerin başında gelmektedir. Adana Alparslan Türkeş Bilim ve Teknoloji Üniversitesi olarak, bilimsel eserlerimiz yanında, bu türdeki çalışmaları sürdürme düşüncesindeyiz. Anılan seyahatnamelerin bazılarının çevirileri yapıldı. Çevirisi yapılamayan bazı yapıtların Türkçe’ye kazandırılması konusunda çalışmalarımız devam etmektedir. “William Burckhardt Barker: Lares and penates: Or, cilicia and its governors. London : Ingram Cooke and co., 1853” ve “Victor Langlois: Voyage Dans La Cilicie et Dans Les Montagnes du Taurus execute pendont Les Annees 1852-1855. Paris, 1861.” adlı iki önemli eserin çevirisini yaparak elektronik ve basılı ortamda yayınlama kararı almış bulunmaktayız. “Bugün bile tarihi eser kaçakçılığı yapıldığı düşünülürse, bu konuda daha kat etmemiz gereken çok yol olduğu sonucu ortaya çıkabilir. Kültür varlıklarının korunması için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması elbette çok önemli ama belki ondan daha da önemli bir şey var... Gerekli bilince sahip olmak... Bu kitabı çevirirken, yazarın buraya gelmeden önce bölge ile ilgili araştırmalar yaptığı, Antik Çağ, Ortaçağ ve çağdaşı yazarların eserlerini okuduğu ve bunlardan kimi yerde alıntı yaptığı, kimi yerde ise onların yazdıkları ile kendi gördüklerini karşılaştırdığını görüyorum. Bilerek, anlayarak ve hissederek gezdiğini söyleyebilirim. İşte bu bilincin oluşması için gereken bunlar.” Ayşe AteşoğluÇeviren “1852 yılında Fransız Hükümeti’nin görevlendirmesiyle Kilikya’ya gelen Victor Langois kitabının ilk cümlesinde; ‘Doğu, bugün ciddi uğraşların ve sabırlı araştırmaların konusudur. Her geçen yıl askerlerimiz Fransız bayrağını uzak bölgelere dikerek, yarı barbar toplulukların uygarlığımızdan yararlanmasını sağlamak için çalışmaktadırlar. Her geçen yıl, maceraperest kaşifler de, unutulmuş bir geçmişin anılarını toplayarak bunları tekrar hayata döndürmek için Asya’nın çeşitli noktalarına seyahat etmektedirler.’ diye yazarak buraya gönderilme gerekçesini açıkça ifade etmektedir. Üstelik Fransa’nın bu cümleden de açıkça görünen emperyal arzusu, birinci dünya savaşından hemen sonra Kilikya’yı işgal ettiğinde ortaya çıkmıştır.Langlois’in bu kitapta bahsettiği kapsamlı gezi de Fransızların emperyal isteğinin bir ön çalışması gibi görünüyor. Ve ne yazık ki; Langlois’in Klikya’ya yaptığı seyahat boyunca yaptığının sadece bu olmadığını da .ğreniyoruz.Langlois kitabında yaptığı arkeolojik eser kaçakçılığından bir kahramanlık öyküsü gibi bahsediyor. Üstelik Tarsus ve Mersin’den kaçırıp Louvre Müzesi’ne taşıdığı yüzlerce tarihi eseri, bomba koyup parçalamaya kadar varan bir barbarlıkla ele geçirdiğini de yazdıklarından öğreniyoruz.Dolayısıyla bu kitabın ilk basımı ile aradan 170 yıl geçtikten sonra Türkçe’ye kazandırılması, Batı’nın bize o yıllardan itibaren hangigözle baktığının görülmesini sağlayacaktır.” S. Haluk UygurÇeviri ve Basım Editörü (Tanıtım Bülteninden) ) |