Kılıç Artığı
ISBN 9789750801969
Yayınevi Yapı Kredi Yayınları
Yazarlar İlhan Şevket Aykut (author)
Kitap Tanıtımı Haklı kuşku ile paranoya arasında salınan tuhaf duyguların tutsağı; Adressiz bir kaçışa dönüşen hayatın kahramanı; "Senin yüzünden maaşımdan olacağım" diyen babasını bir daha ardına bakmadan terk edecek kadar gözü kara; Galatasaray Lisesi'nde dersine konuk olan Atatürk'ün yanında söze "Diktatörler..." diye başlayacak kadar cesur; Dostluklarını tek taraflı kurup bozacak kadar kendine düşkün ve pervasız; Arasında Rusça da bulunan birçok dili kendi kendine öğrenecek kadar sabırlı; "Birlikte yaşayalım" diyen sevgilisini kırk gün "bezdirdikten" sonra terk edecek kadar zalim; Ve; Bir Fransızca sözlüğü koyup masasına, her gün bir sayfasını çevirecek, sözlük bitince bir avuç kalp ilacını içerek hayatına son verecek kadar kararlı, gizli kalmış bir şair: İlhan Şevket Aykut'un çekici ve tuhaf yaşamöyküsü ve Seçme Şiirleri. (Arka Kapak) İlhan Şevket Aykut'un insanı şaşırtan yaşamöyküsünü, önce Radikal gazetesindeki köşesinde okurlarıyla paylaştı Zeki Coşkun. Ardından seçme şiirleriyle birlikte şairin yaşamını, dostlarının tanıklarını 'Kılıç Artığı' adlı kitapta bir araya getirdi. İnsanı şaşırtan, diyoruz çünkü, takip edildiğini düşünen ve bu yüzden bütün ömrünü gizlenerek geçiren bir isim İlhan Şevket. Evinin adresini, ne dostları ne de sevgilileri biliyor. İnsanlarla kendi isterse görüşüyor. Üstelik, ihtiyattan olsa gerek adresini de sürekli değiştiriyor. Bu kuşkucu adamın yaşamını korku ve bir de şiir kuşatıyor. Türkçe'nin şiir dili olduğunu söylüyor. Yaşamının her döneminde intiharı gündeminden hiç eksik etmiyor. En son Moda'da, bir evin Bodrum katına saklıyor kendini. 600 sayfalık bir Fransızaca sözlüğü çalışma masasına koyuyor. Her sayfa bir günün karşılığı. Ve her gün bir sayfayı, ölümüne çeviriyor. Sözlüğün son sayfası... Takvimler 17 Mart 1991'i gösteriyor... 84 yaşın son günü... Bir avuç kalp ilacıyla intihar ediyor İlhan Şevket Aykut. Geride, bir şairden ne kalırsa ondan da o kalıyor... Zeki Coşkun'la şairden kalanları ve sakladıklarını konuştuk. ... İlhan Şevket sanırım o dönemin tek örneği değil. Kaçışları ve gözardı edilişiyle İlhami Bekir Tez'i hatırlatıyor. Tabi ki tek örnek değil. Şimdiye dek konuştuklarımızda trajedinin kişilikten gelen nedenlerine, etkenlerine değindim. Ama sonuçta bu trajediyi yaratan bir ortam var. Müthiş bir şiddet, müthiş bir yılgı ortamı. İlhan Şevket 20 yaşındayken; 1927'de üniversiteyi bitiriyor.Hatırlayalım, o yılın kasım ayında ilk büyük komünist tevkifatı var. Bir yıl öncesinde, 1926'da İzmir Suikasti davası, İstiklal Mahkemesi kararıyla 13 kişinin idamı; ittihatçıların tasfiyesi var... Kelleler uçuyor, en tepedekiler hapsediliyor. Ve konumuz özelinde bakıldığında, İlhan Şevket'in de benimsediği, yakın olduğu Marksist düşüncenin, çevrenin üstüne kılıç sallanıyor. Kendinizi, tasarılarınızı ortaya koymanın, ifade etmenin, gerçekleştirmenin önü tıkanıyor. Teslim olmaya kendinizi kimliğinizi terketmeye ya da yeraltına kaçışa zorlanıyorsunuz. Her koşulda bir mahkumiyet hali var, kısaca. İlhami Bekir Tez'i tanımıştım. Aralarındaki benzerlik öğretmen ve gençlik döneminde solcu., nihayet şair olmaları. Bundan sonraysa çok farklı. İlhami Bekir, Resimli ay dergisinde Nazım Hikmet'le birlikte olmuş, serbest yarı ajitatif şiirin başarılı ismi olarak sivrilmiş. Sözünü ettiğim şiddet baskı ortamı onu da yıldırmış, korkutmuş, sindirmiş. Şiir de kayboluyor, hayat da. 1980'lerin başında onu tanıdığımda perişandı. Birkaç edebiyatçının özel ilgisi, desteğiyle sürdürüyordu hayatını. Otel odalarında... (Barış Çetin - Zeki Coşkun Röportajından, Varlık Kitap Eki, Ağustos 2000) Tadımlık NEV'İ ŞAHSINA MÜNHASIR BİRİYDİ İlhan Şevket ile dostluğum 1960 yıllarında, ben ressam Nil Yalter ile evliyken başladı. Sanırım ikimizi genç bir "san'atçı" çift olarak tanıdı ve sevdi. Bize belirli günlerde akşam yemeğine gelir, uzun uzun sohbet edilirdi. Özellikle san'at konuşulurdu. Şiirlerinden de okuduğu olurdu... Zekâsı, muhayyilesi, bilgisi, muzip mizacı ile cidden "nev'i şahsına münhasır" biriydi. Mazisi bir sırdı. Geçmişi hakkında bilgi vermekten kaçınırdı. Bir "Köy Çocuğu" olduğunu ve kendi kendini yetiştirdiğini söylemekle yetinirdi. Fakat düzgün kıyafetine, ütülü gömleğine, zevkle seçilmiş kravatına ve ayakkabılarına bakıldığında "kendi kendini yetiştirmiş" bir köy çocuğunun nereden nereye (nasıl?) geldiğini düşünmemek mümkün değildi... Neticede, İstanbul'u her gün yaya dolaşan, ancak birkaç yakın dostu ile (önceden tespit edilmiş günlerde) görüşen, yıllarca bir münzevi olarak yaşayan sevgili İlhan Şevket aramızdan bir muamma olarak ayrıldı. Teşvikiye, 10 Nisan 1996, Dr. R. Selçuk Gerede