Kitap Tanıtımı |
İlkel bir ordu, en fazla ne yapabilirdi ki?
Bir anda bütün sesler kesilmiş ve etrafı büyük bir sis kaplamıştı. Bu sessizlik hiçte hayra alamet değildi. Sanki birazdan kopacak bir fırtınanın habercisi gibiydi. Arkadaşlarını sessizce uyandırmış ve dışarıda bir şeylerin olduğunu söylemişti. Korku tüm ormanı kapladığı gibi yüreklerine de tesir etmeye başlamıştı. Aybars dalların arasından etrafı gözetlemekte ve olup biteni anlamaya çalışmaktaydı. Tam o esnada küçük ve sevimli bir sincap fark etmişti. Bu sevimli yaratık, girişi kaplayan dalların üzerinde gezinmekte ve baykuşlara yem olmamak için gizlenerek ilerlemekteydi. Bacağının birinde derin bir yarası vardı. Zaten böyle bir yarayla da fazla yaşaması neredeyse mümkün değildi. Aybars daha fazla dayanamamış ve kendisine yaklaşmakta olan sincabı ani bir hareketle yakalamak için birazcık olsun dışarı çıkmıştı. Bu yaptığı son hamle hiçte iyi olmamıştı; çünkü yapmış olduğu ses, etrafta gizlenmiş olan dev gorillerden birinin aniden karşısına çıkmasına neden olmuştu. Aybars öylesine korkmuştu ki bir heykel gibi hareketsiz kalmıştı. Soğukkanlı olması gerekmekteydi; çünkü karşısındaki gerçektende çok güçlü bir yaratıktı. Ufak bir darbesi bile ölümüne neden olabilirdi. Goril kendisine doğru yaklaşmaya başlamıştı.
En sonunda, burnunun dibine kadar gelmiş ve vücudunu koklamaya başlamıştı. Tam elleriyle dokunmak üzereydi ki bütün ormanı inleten bir kükreme sesi kaplamıştı etrafı. Goril sesten korkup, hızlı bir şekilde ortalıktan kaybolmuştu. Kenan ve Gabriel dışarıda neler olduğunu anlamak için usulca girişe doğru yaklaşmışlardı. Dev cüsseli hayvan, kaçarken Aybars'a çarpmıştı, oda aldığı darbe sonucu dengesini kaybedip, ayakları dallara takılmış ve baş aşağı asılı kalmıştı. Kenan, aceleyle dışarı fırlamış, Gabriel ise ağacın tepesine doğru tırmanarak etrafı kolaçan etmeye başlamıştı. Ay ışığı tüm ormanı kaplamıştı. Ve o kükreyen her neyse çok yakınlarındaydı... |