Kitap Tanıtımı |
?O an kasabayı neden terk edemediğimi anladım. Gidemeyişimin sebebi ne o dere ile yol arasındaki tarla, ne Mustafa Amca?ydı. Ne dere kenarında dostumun suya bakarkenki esrarlı hali ne farelerin içinde cirit attığı bu yarı kerpiç dede yadigarı ev... Gidemeyişime sebep, çok uzun zamandır göremediğim rüyalarımdı. Bu kasabaya gelmeden evvel en son ne vakit bir rüya gördüğümü hatırlamıyordum. En son ne zaman bir karabasandan kaçarcasına sırtımdaki terle uyanmıştım??
?Şah damarının üzerindeki yedi santimlik kesik ve bu kesikten canın bedeni terk etmesi. Demek bu kadar kolaydı. Nabız hayata daha fazla tutunur. Tansiyon fırlar, şakaklardaki damar patlamak üzere. Bakışlarım bileklerime, bileklerimdeki birer mor çizgiden ibaret damarlara; ellerim istemsiz bir şekilde boynuma gitti. Parmaklarımın altında, kalbimin her vuruşuyla vücudumdaki damarları dolaşan kanın tazyiki...?
?Sarayburnu?ndayım. Sur dibinde, tahta bir banka oturmuş denizi seyrediyorum. Şehrin bir yakasından diğerine yolcu taşıyan vapurlar. Uzakta kuru yük gemisinin silueti. Ne zaman nasıl ve niçin geldim bu şehre? Ben sadece suyu takip ettim. Su aktı, denize kavuştu. Senin hamurun suyla yoğrulmuş, demişti falcı kadın ve önündeki fasulyelere bakarak suyun açtığı yolları takip etmem gerektiğini. Hayat çizgin kısa demişti aynı zamanda, otuzumu göremeyeceğimi de. Oysa kırkımı devireli çok oldu. Yeni takvimle. Eski takvime göre hesabımı ben de şaştım. Dere kenarındaydım, su aktı göle kavuştu. Ben aktım peşinden, denize çıktı yolum.? |