Kitap Tanıtımı |
Evrende her şey birbiriyle konuşur. Dağ denizle, rüzgâr kayayla, orman dereyle, ağaç meyveyle...Yalnız insan duymaz o sesleri. Çünkü insan bencilce, yalnızca kendisiyle konuşur, sadece kendi dediğini işitir. Ve bu yüzden insanoğlu yaşamın özüne sağırdır" İbrahim Dizman bu gerçekliğin etkisiyle, günün birinde Ege Denizi'nin Türk yakasından, denize şişeyle atılan çağrı gibi bir mektup yazar; tümceleri dönüp dolaşıp İstanbul asıllı bir Rum olan, emektar gazeteci Aleko Papadopulos?a ulaşır ve o da yanıt yazar. Böylece önyargıların ötesine geçip tarihe, kentlere, edebiyata, basın dünyasına, muhacirlik ve mübadeleye, sürgünlere açılan mektuplaşmalar başlar. Dizman, tarihin derinliklerinde kalmış nice şaşırtıcı olayı ve Çanakkale ile Karadeniz kentlerinde tanık olduklarını Türk-Rum ilişkileri bağlamında gün yüzüne çıkarırken, Alekos Papadopulos , mektuplarında kamuoyunun pek bilmediği gerçekleri açıklar: Yassıada davalarındaki çevirmenliği, İstanbul'da yayımlanan Embros gazetesi anıları, babasının amele taburu günleri, 1964'te yurdunu terk etmek zorunda kalışı Türkiye ve Yunanistan'da aynı anda yayımlanan bu mektuplarla, iki halkın ortak tarihinden bugüne doğru şaşırtıcı bir yolculuk yapacaksınız Yalnızca kendimizle konuşmamak için, sadece kendi coğrafi ve kültürel ortamımızın hapishanesinde tümceler kurup kendi sesimizin yankısıyla avunmamak için yazdık |