Kitap Tanıtımı |
Artık çoğu ekilmeyen tarlaları ormanlaşmış doğanın içerisinde, asfaltını kemiren bitkilerin doğasında uzanır yolu. İki yanındaki tepelerin görece daha az eğimli yerlerinde bazıları geçmişin kültür mirası olan tümüyle ahşap evler tek tek görünür.
Eski yoldan Kayaltı yokuşunu çıkıp, Mehmet Kaye'nin evini geçip önce hafif sağa, sonra sola döndüğünüzde beş tepe, iki çay, iki dere ve iki küçük ovanın kesişiminde ağaçlar arasında kalmış, zor seçilen yapılar topluluğuyla karşılaşırsınız.
Burası artık Karasu diyenlerin tek tük kaldığı, kuruluşu 1750'lere dayanan Erfelek'tir.
Geçmişin izlerinin yok olduğu kasabamızda elli yıl öncesinden bugüne kalan yeniden onarılmış bir tulumba ile yalnızca ikinci katında birkaç pedavrası kalmış bir virane ev... İstedim ki, hiç değilse çoğu çoktan ölmüş kişilerin yaşamlarından birkaç öykücük kalsın yarına. Yazma kültürünün olmadığı bir toplumun çocukları olmaktan kurtulmaya başlamamız gerekmiyor mu?
Amacım kişilerin, küçük olaylarını anlatmak. Nasıl bir kültürel yaşamı oluşturduğunu kalıcılaştırmak, yoksulluğun içerisinde bile olsa, mutlu ve sevgi dolu yaşanan, 1950'lerden 1980'lere kadar geçen otuz yılı, yer yer günümüze de gelerek aktarmak yalnızca...
Dünü yarına bağlayan suların kasabasını anlatmak. |