Kitap Tanıtımı |
Gece, yalnızca güneşin etkisini yitirmesi, gündüzün bitmesi, iş yorgunu bedenlerin güç bela evlere sürüklenmesi, günün dertlerinin muhasebesi, arkadaşlarla hoşça bir sohbet ya da uykunun kollarında tasasız bir unutuş değildir; aynı zamanda, gün için kurulan düzenin sona ermesi, dayatılan zorunluluklar alanının iplerinden boşanması, özünü bulmak için bireyin kendi Dionysos şölenini kuruşu, Bakhalar ayininin evreni hakimiyeti altına alışı, doğanın vahşi yaratıklarının ve arzunun yeryüzüne çıkmasıdır. Bryan D. Palmerın kaleminden ilginç olduğu kadar kışkırtıcı da olan bir kitapla karşı karşıyayız. Palmer, Karanlığın Kültürlerinde bize akademik olmadığının ısrarla altını çizdiği, ama akademiyi kendi lehine ustaca kullanan bir araştırma sunuyor. Amacı gecenin tarihine ilişkin tarihsel bir döküm çıkarmak, kronolojik bir usavurmayla geceyi kontrol altına almak değil. Tek bir tarihsel çerçeveye indirgenmiş, basitleştirilmiş bir tarih tezine karşı çıkıyor, gecenin tarihlerini, karanlığın kültürlerini yazmaya yelteniyor Palmer. Bu yüzden araştırmasını, klasik tarihyazımının dışladığı, hem bir kimlik hem bir yapı olduğunu öne sürdüğü marjinallik üzerine odaklıyor. Açıkça Foucaultcu olan bu iddiayı Marxın yabancılaşma üzerine tezleriyle birleştiren Palmer, tarihi iktidarsızlaştırmadan ama ona çoğulluğunu da geri vererek yeniden anlatı kalıbına sokuyor; meta-tarihi bireylikler tarihi olarak yeniden inşa ediyor.
Karanlığın Kültürleri yüzyıl sonu huzursuzluğunun penceresinden hakkında konuşulmayan üzerine söz alıyor. Postmodernizm, postyapısalcılık, postsömürgecilik, postfeminizm gibi sonracı akımların ucuna eklemlenmek yerine, teslimiyeti de itaati de reddeden bir tarih okumasına girişiyor. Marjinallikleri şeyleştirmek ya da onların farklılıklarını tek bir düzlemde toplamak yerine, onları yeni olasılıklar üreten programlar sunacak biçimde bir araya getiriyor.
Markstan Emile Zolaya ve Van Gogha dek, köylünün hurafelerle ve afyonla iç içe anlatıdışı görülen gecesi; satanizmle, groteskle, cinsiyetçilikle, ötekileştirmeyle yoğrulmuş cadıların gecesi; pornografinin ve liberal özgürlükçülüğün egemenliğinde tohumları serpilen Fanny Hillin, Marquis de Sadeın, John Wilkesin gözünden devrimin gecesi; Draculanın liberalizmle özdeşleştiği, Frankensteinın bedeninde eril ve dişil ruhların çarpıştığı, canavar mitoslarının gecesi; Paris lağımlarımda, fahişeliğin gündelik tarihinde gelişip serpilen metropol gecesi; kolonizasyonun işkence ve acılarıyla kavrulan kölenin gecesi; kapitalizmin karanlık uç kolu olan korsanların aldatma ve aldatılma dolu gecesi; masonluğun, loncaların, kardeşlik cemiyetlerinin gizil gecesi; sınıf savaşımının kendini bombalarla ifade ettiği komün geceleri; eşcinsellerin, transseksüellerin, sınır ihlâlcisi cinselliklerin gecesi; 1968 Mayısının yalnızca aktivizmle değil, festivallerle bezeli gecesi; faşizmin kana buladığı geceler; cazın ve bluesun gecesi; beatlerin gecesi Palmerın gecesi ona katılmak isteyen okuyucunun zihninde uzayıp gidiyor. |