Kitap Tanıtımı |
Oniki yaşımdayken, öykülerimi bir gün bastıracağıma kendi kendime söz vermiştim. Acının daha yıkıma uğratmadığı o saf bedenim, kıpır kıpırdı. "Gelecekte ben şunu yapacağım, ben bunu yapacağım", der dururdum. Siz de öyle değil miydiniz? O yaşlarda, seslerimiz nasıl da gür çıkar. Ama, yıllar geçtikçe bu hırslı seslerimiz, cıpcılız bir ıslığa dönüşür. Kimse de duymaz olur bizleri. Biz bile, bizi dinlemez oluruz. "Ne gerek var ki birşeyler yapmaya", deriz sonra. Nasılsa acı denen baş belası velet gelecek, evirip çevirip sonunda bozacaktır yaptıklarımızı. Çürük dişlerini gösterip, sırıtıp sonra da dilini çıkartarak hiçbir şey yapmamış gibi çekip gidecektir. Nereye mi? Tabiki başkalarının dünyalarını yıkmaya. Maalesef çoğumuz, hayatın insanı pasifleştirmek için oynadığı bu oyuna alet oluruz. Daha otuzlarımıza gelmeden, o iddialı hayallerimiz yerlerini: "İşte hayat böyle; ben de herkes gibi öylesine yaşar giderim" mantığına bırakır. Ve geleceğin ünlü şairleri, ressamları, müzisyenleri olmayı düşlemiş bizler, apayrı mesleklere yöneliriz ve her geçen günün sabahı daha az sanatçılı bir dünya... İşte ben, siyah beyaz dünyamıza, kendi öykülerimle bir tutam renk katmak istedim. On iki yaşımdan bu yana, aradan altı yıl geçmiş olmasına rağmen, hayallerime sadık kalan ve bu kitabı yazan ellerime ve şu anda kitabımı tutan ellerinize teşekkür ediyor ve huzurunuzdan çekiliyorum...
(Arka Kapak) |