Kitap Tanıtımı |
'Sinemasal anlatı ve toplumsal yapı ilişkisi birbirine ayrılmaz köklerle bağlanmış durumdadır. Bu bağ, beraberinde cinsiyetlendirilmiş toplum yapısının sinemasal temsiller yoluyla aktarımını ortaya çıkartmıştır. Kadın ve erkeğin belirlenmiş rolleri ve rollerin değişimi, toplumsal yapının tarihsel dönüşümüyle ilişkilidir. Kadın, tarihte iki uç noktada konumlandırılmıştır. Uygarlık, kadının konumundaki değişimin çizgisini oluşturmaktadır. Kadın, anaerkil dönem olarak adlandırılan, uygarlık öncesi dönemler boyunca toplumun en değerli varlığıdır. Topluma kazandırdığı değerlerden dolayı “Ana Tanrıça” ve “Toprak Ana” olarak kabul edilmiştir. Tarımdan sanata bugün var olan pek çok şeyin oluşturucusudur. Ancak toplum, hiyerarşik kodların hâkimiyet kazanmasıyla güç ilişkilerine uyumlu hale gelmiştir. Egemen yapının sürekliliğini sağlamak üzere oluşturulan sinemasal anlatılar ise uzun yıllar boyu kadını pasif bir uzantı olarak inşa etmiştir. Ancak zaman içinde toplumsal, ekonomik ve siyasal işleyişin değişime uğraması, egemen yapının sarsılmasıyla sonuçlanmıştır. Bu gelişme, cinsiyetlerin toplumsal ve sinemasal konumlarını dönüşüme uğratmıştır. Yetmişlerin sonundan itibaren egemen söylem ve temsil biçimlerinin yanı sıra alternatif biçimler de ortaya çıkmıştır. Bu durum, kadını merkeze alan anlatı kalıplarının oluşmasını sağlamıştır.' (Tanıtım Bülteninden) ) |