Kitap Tanıtımı |
Taşınmazların insan hayatı ve ülkeler için arz ettiği önemi dikkate aldığımızda taşınmazların geometrik durumunu ve taşınmazlar üzerindeki hak sahibini belirleyerek onları hukuki bir kimliğe kavuşturan, taşınmazlardan maksimum faydanın elde edilebilmesi için altyapı oluşturan kadastro faaliyetlerinin önemi daha iyi anlaşılacaktır. Nitekim 3402 sayılı Kadastro Kanunu, kadastro faaliyetlerinin arz ettiği bu önemden dolayı, yürürlüğe girdiği 09. 10. 1987 tarihinden itibaren Türk hukuk uygulaması bakımından en sık başvurulan düzenlemelerden biri olmuştur. 3402 sayılı Kadastro Kanunu daha önce de akademik çalışmalara konu olmuştur, ancak niteliği gereği geçici bir kanun olduğu için bu konuda yapılan çalışmalar, uygulamaya dönük çalışmalar dışında, sınırlı sayıda kalmıştır.
Yıllardır sürdürülen çalışmalara rağmen ülkemizde kadastro faaliyetlerinin hala tamamlanamamış olması ve tapusuz taşınmazların ülkemizde çokluğu, bu alanda yapılan düzenlemelerin yer yer Medeni Kanunun temel prensiplerinden ayrılmasına neden olmuştur. 22. 02. 2005 tarihinde, uygulamada görülen aksaklıkları gidermek ve kadastro çalışmalarını daha da hızlandırarak Mekansal Bilgi Sisteminin altyapısını oluşturmak amacıyla, 5304 sayılı Kanunla, Kadastro Kanununda kapsamlı bir değişikliğe gidilmiştir. Taşınmazlar üzerindeki mülkiyet hakkının tespitine ilişkin esasların düzenlendiği dördüncü bölümde de yapılan bu değişiklikler, şimdiye kadar kapsamlı bir akademik çalışmaya konu olmamıştır.
Bu açıklamalar ışığında, 3402 sayılı Kadastro Kanununun taşınmazlar üzerindeki mülkiyet hakkının tespitine ilişkin getirmiş olduğu esasları ve 5304 sayılı Kanunla yapılan değişiklikleri, Medeni Kanunun bu konudaki temel prensiplerini de dikkate alarak kapsamlı bir şekilde incelemek çalışmamızın temel amacını oluşturmaktadır. Bu çalışmayı yaparken konumuzu özel hukuk kişilerinin mülkiyet hakkının tespitine ilişkin esaslarla sınırlandırıyor ve ayrı bir çalışma konusu olabilecek kapsamda olan kamu mallarının tespitine ilişkin esasları ve hazine adına yapılacak tespiti çalışmamızın kapsamı dışında bırakıyoruz. Konumuz mülkiyet hakkının tespiti olduğu için, taşınmazlar üzerindeki takyitler, sınırlı ayni haklar ve muhdesat da bu çalışmanın kapsamı dışında kalacaktır. Ancak konunun anlaşılması bakımından Kadastro Kanununun uygulama alanı etraflı bir şekilde ele alınacaktır.
Bu konuda çalışma yapmaya beni teşvik eden ve çalışmalarım sırasında desteğini esirgemeyen başta Hocam Doç. Dr. Halil Akkanata; çalışmamın tamamlanması için her türlü kolaylığı sağlayan Hocalarım Doç. Dr. Bülent Çiçekli, Doç. Dr. Mehmet Özcan, Doç. Dr. Arif Köktaş ve Yard. Doç. Dr. Kazım Seyhana desteklerinden ötütü teşekkürü bir borç bilirim. Kitabın basımını gerçekleştiren Adalet Basım Yayın Dağıtım San. ve Tic. Ltd. Şti. Müdürü Sayın Hakan Karaaslana ve tüm şirket çalışanlarına da ayrıca teşekkür ederim.
Eyüp İPEK
İstanbul, Ocak-2009
ÖZ
KADASTRO KANUNUNA GÖRE MÜLKİYET HAKKININ TESPİTİNE İLİŞKİN ESASLAR
Taşınmazlar üzerindeki mülkiyet hakkının tespiti, kadastro faaliyetinin en temel fonksiyonlarından birisidir. Bu konu 3402 sayılı Kadastro Kanununun dördüncü bölümünde, Mülkiyet Hakkının Tespitine İlişkin Esaslar başlığı altında düzenlenmiştir. Medeni Kanunun yürürlüğünden önce var olan harici satışların ve harici paylaştırmaların Medeni Kanunun yürürlüğünden sonra da devam etmesi, tapu sicillerindeki hak durumu ile gerçek hak durumu arasında farklılıklar oluşmasına neden olmuştur. Bu fiili durum, ülkemizde kadastro faaliyetlerinin tamamlanamamış olması sebebiyle de oldukça yaygınlaşmıştır. Bu duruma son vermek amacıyla KK. m. 13 ve 15 hükümleri, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği, taksim ve kısmı iktisap gibi kurumlara yer vererek tapuya kayıtlı taşınmazlar üzerindeki mülkiyet hakkının tespitini ve fiili durumun hukukileşmesini sağlamıştır. Ancak Kadastro Kanununda getirilen bu düzenlemeler, taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin resmi şekilde yapılacağına dair Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu hükümleriyle çelişmektedir. Bu çelişkiyi ortadan kaldırmak, harici satışların dürüstlük kuralı çerçevesinde değerlendirilmesiyle mümkün olacaktır.
Tapuya kayıtlı olmayan taşınmazlar bakımından ise, Medeni Kanunumuz özel mülkiyete tabi taşınmazların tapu siciline kaydedilmesi zorunluluğunu getirmesine rağmen, hala çok sayıda taşınmazın tapuya kaydı yapılmamıştır. KK. m. 14 ve 15 hükümleri, tapuya kayıtlı olmayan taşınmazlar hakkında kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği, taksim ve kısmi iktisap kurumlarına yer vererek bu taşınmazların hukuki durumlarının tespitini ve tapuya kaydedilmelerini sağlamıştır. Böylece, kadastronun temel amaçları arasında yer alan tapu sicilinin kurulması da sağlanmış olacaktır. Bu hükümler kural olarak kadastro çalışma alanlarında uygulanmakla birlikte, KK. m. 33/3 hükmü gereğince, KK. m. 14 ve 15 hükümlerinin uygulama alanı henüz kadastrosuna başlanılmamış veya kadastrosu tamamlanmamış yerler olarak belirlenmiştir. Son olarak, KK. m. 17de düzenlenen imar ve ihya eden zilyet adına tespitin koşulları bu çalışmada ortaya konulmuştur. |