Kitap Tanıtımı |
Kayalıklarla, yasemin dallarının en bakir, insan ayağı değmemiş yerlerinden geçerken, şifalı dağ otları, gizlenmiş kuşlarla, uyuyan vaşakları uyandırarak, gözyaşı ve kasvetle beslenen o hüzünlü toprakların derinliklerine doğru gidiyorlardı.
Yabani keçi yollarını takip ederek, bilinmez, belden yukarısı çıplak ateş cinlerinin olduğu vadilerden geçtiler. Kadınlarının ağıtlarıyla yolları beklenen kaybolmuş adamlarının ekmeğini yediler. Su perilerinin inşa ettiği nehir oyuklarında, çatlaklardan sızan bin bir renkli düşsel ışığın kollarında uyudular.
Kanın tadını ve ölmüşlerinin anılarını unutmayan eski isyancılar, dağlardaki çorak toprakların buz gibi soğuk yaylalarına kendi yazgısına terk edilmiş köyler kurmuşlardı. O kayıp, bilinmez köylere ulaştılar.
Bulutların arasından çıkıp gelen, yelesinde ateş savuran atlara binmiş kurtarıcılar gibi karşılamışlardı onları. Direnişten sonra teslim olmayıp, direnen savaşçıları toplayıp dönen adsız bir yurtsevere içtenlikle hoş geldin diyorlardı.
Uyuyan cinlerle melekleri uyandıran o adamdan söz ediyordu herkes. |