Kitap Tanıtımı |
İstanbul, 1453 yılına dek Bizans İmparatorluğunun merkeziydi. Bir yandan Haçlı ordularının ve Osmanlıların saldırıları, öte yandan birbirine rakip hanedanların bitip tükenmeyen taht kavgaları yüzünden sürekli hırpalanan bu küçük devlet, Doğu Roma imparatorları tarafından yönetilmekteydi. İstanbul 1453ten, 1923te Türkiye Cumhuriyeti kuruluncaya kadar Osmanlı sultanlarının payitahtı olarak üstün konumunu korumuştur... 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti kurulunca, başkentin hemen Ankaraya nakledilmesiyle, kent için zor bir dönem başlamıştır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında, ordunun seferberliği pek çok kaynağı tükettiğinden, kent halkının gereksinimlerinin tam olarak karşılanamaması büyük sorunlar yaratmıştır... Fakat savaşın ve savaş sonrası dönemin bitmesiyle yani ellili yıllarda İstanbul Türkiyenin ticaret ve kültür merkezi olarak kendini yeniden kabul ettirmiştir. Kent yarım yüzyıldan beri Türkiyedeki tüm etkinliklerin kaynağı haline gelmiştir ve burada doğan esinler tüm ülkeye yayılmaktadır. En gözde yayınevleri ve kitapçılar burada bulunur ve her yıl gerçekleştirilen İstanbul Festivali, ilgililere film ve müzik alanında dünyadaki tüm yenilikleri tanıtır. Bankalar ve diğer ticaret kurumları tarafından desteklenen kültür vakıfları çok sayıda sergi ve konferanslar düzenlerler. Ülke endüstrisinin büyük bir bölümü İstanbulun geniş çevresinde yer almaktadır. Kentin içinde ise büyük endüstriyel birliklerin yönetim merkezleri bulunur. 1980den bu yana Boğazın kuzeyinde, kıyıdan içeri doğru tümüyle yepyeni bir kent bölgesi ortaya çıkmıştır. Burada yükselen gökdelenler, ülke ile ilgili önemli kararların alındığı yerlerdir. Kırsal kesimden kente göç etmiş olanların çoğu ise gecekondu denen konutların bulunduğu mahallelere yerleşmişlerdir... Kentin yoksullarının bir kısmı da, kentin tarihi surları çevresindeki semtlere veya Beyoğlunda 19. yüzyıldan kalma eski ve köhne binalara yerleşmişlerdir... Hali vakti yerinde olanlara gelince, bunlar Boğaza bakan gated communities tarzındaki sitelerde yaşamaktadırlar ve bunların sayısı hiç de az değildir... Osmanlı İstanbulunun coşkulu hayranları, çoğu kez sadece bu tür değişikliklerin kuşkusuz var olan olumsuz yanlarını görürler. Ama her yaşayan kentin, kendinden öncekilerin kalıntıları üzerinde geliştiğini unutmamak gerekir... Ama eski İstanbul fotoğraflarını gözden geçiren herkesin, Ayasofya ve Sultan Ahmet Camii çevresinin, ya da bir başka anlamda Beyoğlunda İstiklal Caddesinin böylesi bir değişimden yararlanıp yararlanmadığını kendi kendine sorması gerekir. |