Kitap Tanıtımı |
Allah Teâlâ İslâm ın yürürlük ve bekâsını iki esasa bağlamıştır: Cihâd ve fıkıh (Tevbe 9/122). En büyük cihâdın da Kur an la yapılmasını beyan buyurmuştur (Furkan 25/52). Fıkıh ise, her zaman ve mekanda İslâm ı canlı ve yaşanabilir kılma bilgi ve melekesidir. Her an bir şanda (işde, tasarrufda) olan Allah ın (Rahman 55/29) kadîm kelâmı da öylesine canlı ve tazedir. Her canlı gibi, yaşanılan her zaman ve mekanda farklı görüntülere sahiptir.
Geçmişte fukaha, İslâm ın vahye dayalı kaynaklarını kendi ortamlarına uygun şekilde anlamışlar ve elde ettikleri onlara ait görüntüleri kitaplara dercetmişlerdir. Bunu yaparken amaçları, ne yürüyen hayatı durdurmaktı, ne de ilâhî vahyin taze ve canlılığını dondurmaktı, ilâhî vahyin ışığı altında yetişen akılları ve kendilerinde oluşan ictihad melekeleriyle, yürüyen hayattan kopmadan İslâmî ahkâmı yürürlükte tutmaya çalışmaktan başka amaçları yoktu. Bu amaç doğrultusunda katı ve donukluktan uzak örnek bir tavır sergilemişlerdi.
İslâm ın hukuk nizamı için ideal kabul edilebilecek olan bu dönemden sonra nice asırlar geçmiştir. Bu uzun dönem içerisinde hayat hiç durmamış, sanayi devrimine kadar durağan bir seyir takip etmiş, sanayi devrimi ile baş döndürücü bir hıza kavuşmuş, kısaca pek çok şey değişmiştir. Buna karşı; zamanla, aynı canlının ayrı ayrı dönemlerle çekilmiş resimlerinin farklılığı kadar farklı olması gereken İslâm fıkhı hemen hemen hep eski haliyle kalmaya mahkum bırakılmış; beden değişmiş ama elbise, pabuç aynı kalmıştır. Tabi bu durum fazla yürümemiş ve İslâm hukukunun yaşanılan hayattan ya kısmen ya da tamamen uzaklaştırılmasına sebebiyet vermiştir.
Bugünün İslâm hukukçularının yapması gereken şey -tıpkı müctehid imamların yaptığı gibi- özellikle de kollektif çalışmalarla, yaşayan İslâm toplumunun -eğer varsa tabiî- mevcut ölçülerine uygun ilâhî malzemelerden (kitap ve sünnet) yeni elbiseler hazırlamak, onların ihtiyaçlarına gerçekçi çözümler bulmak ve böylece İslâm ı yaşanılan hayata hâkim kılmaktır. Eğer halihazırda mevcut bir İslâm toplumu yoksa, onun yetiştirilmesi için kafa yormak, gerekli çabayı göstermek, gerekiyorsa nihâî hedefe ulaştıracak süreci hızlandıracak ara çözümler önermek ve bunların kalıcı özellik arzetmemesi için gerekli önlemleri almaktır.
Kısaca arzettiğimiz bu değerlendirme karşısında tezimizin konusunun İslâm hukukundaki önemi ortadadır. Fıkhın hayatla birlikte yürümesi ve hayata İslâmi değerlerin hâkim kılınabilmesi için, fakihin sürekli hayatla ilâhî kaynak arasından faal rol oynaması gerekmektedir. Seleften nakledile gelen ve çoğu kendi devirlerinin örf-âdet, sosyal ya da fizikî çevrelerinin gereklerini yansıtan cüzî ve tatbikî hükümleri ezbere bilmek, İslâm ın yürürlük ve bekası için gerekli olan fıkıh değildir. Gerçek ve gerekli olan fıkıh, değişmez esasların, genel çerçevenin muhafazası şartıyla, ilâhî vahyin terbiyesinde yetiştirilip geliştirilen akıl ve melekelerin kullanılarak farklı problemlere farklı ve İslâm ın genel esprisine uygun çözümler getirebilmektir. Bu bir ictihâddır ve bu bağlamda "ahkâmın değişmesi" ictihâd müessesesinin çalıştırılmasının tabiî bir neticesi nden başka bir şey değildir. Eğer biz tezimizin adına "Ahkâmın Değişmesi" yerine "Tatbikî İctihâd" ya da "İslâm Hukukunun Hayatiyeti" isimlerini verseydik, tezin muhtevasında değiştirilecek fazla bir şey olmazdı.
İslâm ın hayatiyeti ile ilgili olan bu yakın alakası, tez konusu olarak bu mevzuyu seçmemizin esaslı sebebini oluşturur, ikinci bir sebeb de, iyi niyetlerine inanmak istediğimiz bazı çevrelerin, islâm ı ve onun hukuk nizamını pek iyi bilmemeleri, konunun boyutlarının farkında olmamaları yüzünden, meseleyi "aklın dine tahkimi" noktasına kadar götürmeleri şeklinde tecellîsini gösteren yanlış anlama ve yorumların mevcudiyeti olmaktadır.
Siz okuyucularımıza faydalı olmasını dileriz. |