Kitap Tanıtımı |
Ölümü ölesiye kıskanan bir aşk yolculuğu...
O bu dünyaya küsmüştü!
Son kez dışarıda kaldı. İçeri girdiği an hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Belki bir daha dışarı çıkamayacaktı. Ölüm böyle mi çağrılırdı? Ölüm eşiğin hemen önüne gelmişti.
Ölüme "içeri gir, başucumda otur!" diye ısrar etti.
Ölüm duymazdan geldi. O emir almayı sevmez, istediği yere girmeyi ve istediğini götürmeyi severdi.
Ama o ölümle arkadaş olmak, ölümle gezmek istiyordu. Ölüm değil miydi zaten kara gözlüsünü alıp götüren. O halde ona sevdiğini sorabilir, ondan haber alabilirdi. En son o girmişti kollarına ne de olsa. Böyle düşününce ölümü daha çok sevdi. "Ölüm bile benden şanslı" diye düşünerek girdi kapısını kapattı. Kara gözlüsüne dokunduğu için ölüme imrendi, ölümü ölesiye kıskandı!
Ölüm o günden sonra gelip kapının eşiğine yerleşti. Her an her şey olabilirdi. Ölüm fikir değiştirebilir, kendini bu denli içten çağıran birini alıp götürebilirdi. Onun da buna hiç itirazı olmazdı.
Her ölüm bu kadar içten isteniyor muydu oysa? Ölümün de bilmediği bazı şeyler vardı; bir gün o kapıdan içeri girdiğinde karşısında canlı biri olmayacaktı. Ruhu ondan önce çoktan uzaklara gitmiş bir bedenle karşılaşacaktı. |