Kitap Tanıtımı |
Ben Ube Ubeyd el-Cocani, sana bur sözcükleri bırakıyorum. Bunları bana emanet eden, yirmi beş yıl boyunca benim öğretmenim, dostum, gözüm kulağım olan, bilgeliği ve bilgisiyle, halife olsun, vezir olsun, prens, dilenci, kumandan veya şair olsun, bütün insanların gözlerini kamaştıran doktorlar prensi Ebu Ali İbni Sina´dır. Semerkand´dan Şiraz´a, Bağdat kapılarından yetmiş iki milletin kapılarına, sarayların görkeminden Teberistan´ın mütevazı kasabalarına kadar her yerde onun isminin büyüklüğü yankılanmaktadır...
Bin yıl önce Buhara´da doğan ve evrensel düşüncenin en yüce isimlerinden biri olan İbni Sina´nın öyküsü böyle başlar. Daha on sekiz yaşındayken, çağının en ünlü doktorudur. On birinci asrın başında kendini, Türkiye ve Pers ülkesinin sınırlarını sarsan karışıklık ve savaşların içinde bulan İbni Sina, kaderin çeşitli cilveleriyle yüz yüze gelir: Hükümdarların seçtiği doktor, sözü dinlenen vezir, sürgün, serseri gibi oradan oraya dolaşan bir adam, göçebe, mahkum; kah şehirden şehre giden, kah çölleri ve dağları aşan, çizilmiş bir yoldur bu. Son durağı, o ince, zarif şehir İsfahan´dır. Şeyh elreis, İbni Sina, bilginin ve aşkın kadehinden sarhoş oluncaya kadar kocaman yudumlar çektikten sonra, elli yedi yaşında ölür. |