Isaiah Berlin'le Konuşmalar
ISBN 9789750814846
Yayınevi Yapı Kredi Yayınları ( YKY )
Yazarlar Ramin Jahanbegloo (author) | Zeynel Kılıç (translator)
Kitap Tanıtımı İnsanların yaşamına yön veren bazı nihai değerler, sadece pratik nedenlerle değil, aynı zamanda, prensipte, kavramsal olarak da, uzlaştırılamaz veya bir araya getirilemez. Hiç kimse aynı anda hem titiz bir planlamacı hem de bütünüyle içinden geldiği gibi davranan biri olamaz. Tam özgürlükle tam eşitliği birleştiremezsiniz; kurtlar için tam özgürlük, koyunlar için tam özgürlükle birleştirilemez. Adalet ve merhamet, bilgi ve mutluluk çatışır. Isaiah BERLIN Türk okurunun, Romantikliğin Kökleri (YKY, 2004) ve Kirpi İle Tilki adlı kitaplarıyla tanıdığı yirminci yüzyılın önemli düşünürlerinden Isaiah Berlin, kendisiyle yapılan görüşmelerin bir ürünü olan bu kitapta kendi hayatına, düşünce yapısının nasıl oluştuğuna ve bu süreçte rol oynayan düşünürlere ilişkin görüşlerini dile getiriyor. Tadımlık Auschwitzin Keşfi R.J.: İkinci Dünya Savaşını bir Yahudi olarak nasıl yaşadınız? I.B.: Benim tepkimin, Almanların ve İtalyanların kontrol ettiği bölgeler dışındaki çoğu Yahudininkinden farklı olduğunu sanmıyorum. Olup biten şeyler dehşet vericiydi ve sürekliydi. Fakat diğer insanlar da bunu hissetmiş olmalı. Bununla ilgili olarak biraz utançla itiraf etmem gereken bir şey var: Ta ilk başından beri Hitlerin Yahudilere korkunç acılar çektirmeye niyet ettiğini varsayıyordum: O acımasız bir iblisti, orası malum. Hepimiz Yahudilerin 1933ten itibaren toplama kamplarında hapsedildiklerini, bazılarının öldürüldüğünü biliyorduk. Ama bu, Batıda kamuoyuna yeterince duyurulmadı. Mültecilerin göçünü kontrol etme çabaları utanç vericiydi; Fransa, örneğin, bu açıdan Birleşik Devletlerle karşılaştırıldığında, insanca davrandı. Polonyanın işgalinden sonra, Yahudilere korkunç şeylerin olacağını, yani tutuklanacaklarını, zulme uğrayacaklarını, eziyet göreceklerini, belki de öldürüleceklerini varsayıyordum, fakat hiçbirimiz ne olup bittiğini bilmiyorduk. Varşova Gettosu Olaylarından önce hiçbir haber yoktu. Biz sadece korkunç, dehşetli şeyler olduğunu varsayıyorduk. 1944ten önce sistematik yok etme gaz odaları hakkında hiçbir şey bilmiyordum. İngilterede veya Amerika da kimse bana bir şey söylemedi; okuduğum herhangi bir şeyde bunun hakkında hiçbir şey yoktu, belki de bu benim hatamdı. Bundan utanç duyuyorum. Muhtemelen gazetelerin arka sayfalarında makaleler veya haberler vardı, fakat ben kaçırmıştım. Dehşet haberleri, birisi İsviçreye gelip bunları haber verdiğinde tam olarak ortaya çıktı. New Yorkta bir hahama bu haberi ileten birisi vardı; haham da Başkan Roosevelti görmeye gitti, fakat hiçbir şey yapılmadı ve hiçbir şey kamuoyuna duyurulmadı. Her halükârda, ben herşeyden bihaber kalmaya devam ettim. Sanırım, Fransız Yahudisi olan eşimin ailesi 1942-43te bazı şeyler öğrenmişti muhtemelen inanmamışlardı çok az insan da böyle bir şeyin olduğuna inanabilirdi; birçok kimse bunu abartılı diye reddediyordu. 1944ün sonuna kadar bunun hakkında hiçbir şey duymadım. Hatta 1943-44e gelindiğinde, Nazilerin savaşı kazanmaktan çok, Yahudileri öldürmek istediklerini fark etmiştim: 1945te Almanlar açıkça bozguna doğru gidiyorken katliam düzenli biçimde devam ediyordu. Fakat, daha önce söylediğim gibi, soykırımın bütün dehşetini çok geç keşfettim. Neden hiç kimse bana hiçbir şey söylemedi, bilmiyorum; belki de elçilikteki hayat aşırı güvenliydi. Yine de, zaman zaman, meşhur Amerikan Yahudileriyle karşılaşmıştım ve kimse bana bundan söz etmemişti. Her ne kadar, gerçekte, bu benim hatam değilse de hâlâ biraz suçluluk duyarım. R.J.: Aile fertlerinizden hiç kimse Naziler tarafından öldürüldü mü? I.B.: Evet, her iki dedem, amcam, halam, üç kuzenim 1941de Rigda katledildi. R.J.: Yahudilerin katledildiğini öğrendiğinizde tepkiniz ne oldu? Size bu soruyu soruyorum, çünkü bu konu hakkında yazmadınız. I.B.: Diğer herkes gibi hissettim kendimi. Bunun, Yahudilerin maruz kaldığı en büyük felaket olduğunu, ikinci Mabetin tahrip edilmesinden bile daha kötü olduğunu düşündüm. Böylesine büyük bir felaket hakkında ne söylenebilir? Fikrim değişmedi. Bunun, tarihen yanlış olduğunu ispatladığı bir şey varsa, o da Marx ve Hegelin sahte peygamberler olduğuydu; bir de asimilasyonun umutsuz bir vaka olduğu. Hiç kimse Alman Yahudilerinden daha derin asimile edilmemişti. Alman Yahudileri, Almanlardan daha Almandı; muhtemelen bazıları hâlâ öyledir. Fransız Yahudileri ciddi biçimde Fransızdı ve öyle de kaldı, fakat gerçek şudur: Bu insanlar bile böyle bir şeyin olabileceğinden hiç kuşku duymadılar. Doğu Avrupa veya Kuzey Afrika daki pogromların hatırası vardı, fakat 1939da bunlar geride kalmış gözüküyordu. Eminim, Alman Yahudilerinin böyle bir ihtimali havsalaları almazdı. Alman vatanperverlikleri çok derindi. Size tipik bir hikâye anlatayım: 1946da Londrada bir Alman Yahudisiyle karşılaştım. Bana 1933te Almanyadan ayrıldığını ve sonra İsviçreye yerleştiğini söyledi. Ona, kesinlikle daha ilginç olan Parise neden gitmediğini sordum. Kendisi neşeli birisiydi, edebiyat ve tiyatroyla çok ilgiliydi. Düşmanlarımızın ülkesine gitmeyi asla hayal edemem dedi. Bunu söyleyen birisinin, (öznel olarak) bundan daha fazla Alman olabileceğini inkâr edemezsiniz. Genellemek istemiyorum, birçok Yahudi, nihayetinde, Parise gitti ve sonraları Alman kamplarında katledildi. R.J.: Walter Benjamin bunlardan birisi miydi? I.B.: O, İspanyol sınırında intihar etti. Fakat diğerleri Fransadan, Drancydeki bir kamptan, Auschwitz veya Belsen e götürüldü. İnsanlar, neden Müttefik Güçlerin kamplara insan taşıyan Alman trenlerini bombalamadığını sorarlardı. Ben bunun işe yarayacağını hiç düşünmedim, zira hâlâ eminim bundan, Naziler Yahudileri öldürmeye öyle azmetmişlerdi ki, trenler ve hatta kamplar bombalansa, hemencecik yeniden inşa ederlerdi. İkna oldum ki, onların Yahudilere duyduğu nefret, savaşı kaybetme korkularından daha fazlaydı. Durdurulmasına müsaade etmeyecekleri bir şey vardıysa, o da bu zavallıların trenleri ve gaz odalarıydı. Sanırım diğer Doğu Avrupa ülkelerindeki, Balkanlardaki vs bazı Yahudiler kurtarılabilirdi, eğer Müttefikler, Yahudilerin Almanlara teslim edilmesi durumunda, bu ülkelerden bunun intikamını alacaklarına dair yeterince şiddetli biçimde tehditte bulunsaydı;