Kitap Tanıtımı |
'Namlı bir kabadayının oğluyum...
Ama o bunlardan bahsetmemi istemezdi...
Göçtü gitti, hikâyesinde bize kaldı...
Her şeyin unutulup gitmesini,
Dünyaya hiç gelmemiş gibi olmayı çok isterdi
Çekilen onca yoksulluğun, acının, günahın altında ezilir giderdi...
Onun dünyasına bakmamıza bile müsaade yoktu...
İzin vermez, milimetrik özenmelerimize bile asla müsamaha etmezdi...
Kocaman cezaevi duvarlarının arkasından sevdim ben önce babamı...
Ateşlendiğim gecelerde bir hayal gibi o duvarları aşar gelir,
'Karam sık dişini' derdi...
Sayıklarmışım 'Babam geldi' geldi diye...
Ah o telaşlı akşam azanları...
Çocukluğumun büyük bir bölümünde hüzündü o ezan...
Babaların işlerden eve dönme zili gibiydi sanki...
Evlere dönen babaların ardındaki çocuklar, Sokak lambasının altında kan kardeşliğimizi bir anda satar giderlerdi, babalarının ardından ...
Tam o sırada sokağa ipek gibi bir merhamet yayılırdı...
Annemin seni...
Mert bir kadının elinde büyüdüm...' |