Kitap Tanıtımı |
İbrahim Yanya'dan ayrılmalarından birkaç gün önce sabah namazından sonra eve dönmedi. Önce aşağıya göl kenarına indi. Kafasının içinde bin bir tane anı, kale duvarlarını sağında bırakarak uzun uzun yürüdü, sonra geldiği yol-dan geri dönerek Kaleiçine girdi. Döne döne yukarı çıkan yolda yavaş yavaş ilerliyordu. Çocukluğu, ilk gençliği, bu sokaklarda arkadaşları ile gezmeleri, tüm hayatı gözünün önünden bir film şeridi gibi geçmekteydi. Yukarı düzlüğe geldi-ğinde nefes nefese kalmıştı. Fethiye ve Aslan Bey Camiilerinin cemaati çoktan dağılmıştı. Sağda solda birkaç ihtiyar erkenden ısınan bu güzel Temmuz saba-hında henüz doğan güneşin altında oturmaktaydılar. İbrahim yürüdü, aşağıda Pamvotis Gölü ve üzerindeki kocaman bir çiçek gibi duran adaya baktı. Havada en ufak bir kıpırtı yoktu. Gölün üzerinde sıcak havanın oluşturduğu ince tül gibi bir buğu asılı kalmış gibi durmaktaydı. Bu görüntüyü sanki belleğine kazırcası-na uzun uzun baktı. Doğup büyüdüğü ve bu yaşına kadar ömrünü geçirdi-ği güzel Yanya'sından ayrılacak olmak içini sızlatıyordu. Yüzyıllardır atalarının yaşayıp öldüğü bu topraklarda o da yaşamının sonuna kadar kalmayı ve buraya atalarının yanına gömülmeyi ne çok istediğini fark etti. O ana kadar bir an evvel vatana, Türkiye'ye gitme düşüncesi baskındı ama işte burada, bu emsalsiz manzara karşısında gerçek duyguları su yüzüne çıkmış, gözlerinden iki damla yaş hâlinde dökülmeye başlamıştı. O her zaman sert olan yüz hatları yumuşa-mış, âdeta çaresiz bir çocuğunkine dönmüştü. Cebinden mendilini çıkarttı, yü-zünü sildi. Sonra geldiği yoldan hızla aşağı indi... (Tanıtım Bülteninden) ) |