Kitap Tanıtımı |
SET İÇİNDEKİ KİTAPLAR Çöküş – Ian Kershaw Stalin’in Savaşı - Sean McMeekin Ölüm Meleği - Lyudmila Pavliçenko Operasyon Mussolini – Selçuk Uygur ÇÖKÜŞ - IAN KERSHAW Almanya, 1944-1945 “Nazi Almanyası’nın mücadeleyi topyekûn özyıkıma kadar niçin sürdürdüğünü açıklamaya yönelik şimdiye kadarki en iyi çaba.” Antony Beevor “Bir özyıkım destanı… Berlin düşer, Naziler fareler gibi kaçar ve Hitler ile yakın çevresi intihar mermileri, zehir, tutuklama ve yargısız infaz cehenneminde mahvolurken Çöküş âdeta soluk soluğa okunuyor.” David Laskin “Ustaca… Kershaw’ın bu sürükleyici ve zekice çalışmasının Nazi sisteminin o korkunç son safhasına ilişkin başucu eserlerinden biri olacağına şüphe yok.” Financial Times Alman Silahlı Kuvvetleri, İkinci Dünya Savaşı’nın son safhasında her ay 350.000 kayıp veriyor, tarihte eşine az rastlanır bir kıyımdan geçiyordu. Sivil kayıplar da yine bir o kadar korkunçtu: Dresden gibi pek çok kentin haritadan silindiği o son aylardaki Müttefik hava bombardımanlarında, 400.000 sivil alevlerin ve molozların arasında can verdi; milyonlarcası ise evsiz kaldı. Yine yarım milyon kişi, Kızıl Ordu’nun Almanya’yı istila ettiği süreçte hayatını kaybetti. Peki, modern tarihte savaşta yenilgiyle karşı karşıya kalan devletlerin yöneticileri, topyekûn yıkım ve işgal görmemek için genellikle bir noktada barış istemiş yahut Mussolini İtalyası örneğindeki gibi, postunu kurtarmak isteyen yönetici elitlerin veya ülke içindeki güç odaklarının tertiplediği bir iç kalkışmayla düşmanla müzakereye zemin hazırlamışken; Nazi rejimi yaşanan tüm facialara ve aldığı tüm darbelere rağmen devleti, orduyu ve halkı son ana kadar pençesi içinde tutup ülkeyi kendisiyle birlikte nasıl felakete sürükleyebildi? Mahşer gününü andıran o son aylarda Almanya’da Parti’nin, devletin, ordunun ve toplumun içinde neler oldu? Alman halkı Nazileri gerçekten son ana kadar destekledi mi, yoksa rejimin son kurbanları onlar mı oldu? Adolf Hitler ve Nazi Almanyası üstüne yaptığı çalışmalarla Wolfson Tarih Ödülü, Bruno Kreisky Yılın Politik Kitabı Ödülü ve British Academy Kitap Ödülü gibi pek çok ödül kazanan İngiliz tarihçi Ian Kershaw, “Çöküş” ile işte bu soruları masaya yatırıyor. Stauffenberg’in 20 Temmuz’daki başarısız suikast girişimi sonrasında Almanya’da Parti, devlet, ordu ve toplum içinde vuku bulan dönüşüm süreciyle başladığı çalışmasını, Dönitz hükûmetinin 23 Mayıs’taki tasfiyesiyle sonlandıran Kershaw; Albert Speer, Heinrich Himmler, Martin Bormann ve Joseph Goebbels’in belirgin bir rol oynadıkları bu 10 aylık süreçte Almanya’da yaşananları ve kaybedildiği neredeyse herkes için açık olan bir savaşa Almanların topyekûn işgal ve yıkıma kadar neden ve nasıl devam edebildiklerini devlet arşivlerinden, asker ve sivil mektuplarına kadar uzanan muazzam bir kaynakça ve sürükleyici bir anlatımla okuyucuya sunuyor. STALİN’İN SAVAŞI - SEAN MCMEEKIN İkinci Dünya Savaşı’nın Yeni Tarihi Ödüllü tarihçi Sean McMeekin, ezber bozan bu yeni eserinde İkinci Dünya Savaşı’ndaki tetikleyici gücün Hitler değil Stalin olduğunu anlatıyor. Sovyet, Amerikan ve Avrupa arşivlerinde yapılan iddialı bir araştırmanın ürünü olan Stalin’in Savaşı, savaşın merkezini Batı’dan Doğu’ya taşıyarak, İkinci Dünya Savaşı’na devrim niteliğinde bir bakış sunuyor. Hitler’in soykırım hırsı, küresel yıkımla sonuçlanan bu savaşın çıkmasına katkıda bulunmuş olabilir lâkin McMeekin, Batılı Güçler ile Nazi Almanyası’nın birbirine ağır darbeler vurarak güçten düşmeleri arzusuyla, 1939 Eylül’ünde Avrupa’da patlak veren harbin başlamasını Hitler’in değil Stalin’in arzu ettiğini öne sürüyor. Yazar, 1941-1945 yılları arasında devam eden Pasifik Savaşı’nın da, Stalin’in nihai hasmı olarak gördüğü kapitalist “Anglo-Sakson” güçleri ile Japonya arasında yıkıcı bir yıpratma harbine dönüşerek Sovyet liderinin bir diğer hedefini gerçekleştirdiğini aktarıyor. McMeekin bu eserinde, ABD ve İngiltere’nin, Sovyetlerin tüm taleplerine neredeyse gözü kapalı yerine getirdikleri Ödünç Verme-Kiralama yardımı başta olmak üzere, âdeta kendi kuyularını kazan stratejik eylemlerle Sovyet Komünizmini nasıl kurtardıklarını da ele alıyor. Anglo-Amerikalılar tarafından temin edilen silahların, sanayi ve teknoloji transferlerinin, Kızıl Ordu’nun tükettiği gıdalar ile diğer ikmal maddelerinin Stalin’in savaş makinesinin işlevinde ne kadar can alıcı bir yeri olduğu da titizlikle inceleniyor. Batılı Müttefiklerin bu yardımlarının, Berlin’den Pekin’e kadar Avrasya’nın çoğunu komünizm bayrağı altında fethetmek üzere Stalin’in ordularına nasıl destek olduğunu gösteriyor. Stalin’in Savaşı, İkinci Dünya Savaşı’na çığır açıcı yeni bir çerçeveden bakarak, mevcut dünya düzenini anlamak isteyenlerin mutlaka değerlendirmeleri gereken bir perspektif sunuyor. “Sean McMeekin’in yeni eseri, II. Dünya Savaşı tarih yazımında büyük bir boşluğu dolduruyor. Rusya ve diğer ülkelerin arşivlerinde yapılan kapsamlı araştırmalara dayandırdığı Stalin’in dış siyasetine dair incelemesinde yeni yollar keşfederken, bilinçsiz bir şekilde abartılan ‘Hitler’in savaşı’ vurgusu gibi birçok efsaneyi de boşa çıkarıyor. McMeekin en nihayetinde, hem 1939’da savaşın çıkmasına hem de ardından yaşanan korkunç katliama ait sorumluluğun iki tiranın üzerinde olduğunu ortaya koyuyor.” Nikolai Tolstoy, tarihçi yazar “Efsaneleri boşa çıkaran tarihçi, İkinci Dünya Savaşı’na çığır açan, kışkırtıcı bir yorum getiriyor. Başarılı, korkusuz ve coşkulu yazar, ‘efsaneleri yıkıp geçiyor’… McMeekin, birden fazla dilde çalışan saygın bir araştırmacı ve mühim sorular sormaya, yargılamaya hazır… Savaşın öyküsünü güzelce, Yugoslavya ve Finlandiya gibi küçük çaplı devletlerin iç siyasetinden küresel bağlama kadar ve etkileyici bir kapsamda anlatıyor. Bize de, Doğu Avrupa için Sovyetler tarafından “kurtarılmanın” ne anlam ifade ettiğini hatırlatıyor… McMeekin’in, bu savaşı gereğinden fazla zamandır haklı savaş olarak gördüğümüz tespiti çok isabetli. Kitabı, bu savaşı ve neticelerini yeniden değerlendirmemize sebep olacak, kendisinin de bunu umduğunu düşünüyorum.” Margaret Macmillan, tarihçi yazar “Sürükleyici, mahir, anlaşılması kolay ve her zamanki gibi çarpıcı bir şekilde çığır açıcı.” Simon Sebag Montefiore, Stalin: Kızıl Çar’ın Sarayı ve Genç Stalin’in yazarı “McMeekin’den ödüle talip bir eser daha. Niall Ferguson’un, İngiltere’nin I. Dünya Savaşı’na girmemesi gerektiğini iddia eden The Pity of War kitabına eşlik etmeye layık bir kitap. Dahice kaleme alınmış, aykırı bir tarih yazımı.” Kirkus Review “İsabetli karakter tasvirleri, askerî ve diplomatik manevralara ilişkin aydınlatıcı analizlerle dolu eserde yazar, II. Dünya Savaşı’nın sebepleri, gelişmeleri ve yankılarını, kabiliyetli ve ikna edici bir şekilde, farklı bir çerçeveden aktarıyor.” Publishers Weeky “McMeekin’in Stalin’in Savaşı’ndaki yaklaşımı hem özgün hem de çarpıcı. Eseri müthiş bir netlikle kaleme almış.” Antony Beevor, Tarihçi, Berlin’in Düşüşü 1945 ve Stalingrad’ın yazarı ÖLÜM MELEĞİ - LYUDMİLA PAVLİÇENKO Bir Sovyet Nişancısının İkinci Dünya Savaşı Anıları SIRADAN BİR KADININ TARİHİN EN ÖLÜMCÜL SAVAŞINDA OLAĞANÜSTÜ BİR KAHRAMANA DÖNÜŞME HİKÂYESİ… Lyudmila Pavliçenko İkinci Dünya Savaşı’nın en şiddetli, Nazi Almanyası’nın yenilmezlik imajının en güçlü olduğu yıllarda bir kadın olarak cephede çarpışmıştır. Sovyetler Birliği’nin ileri mevzilerinde, hatta düşman hatlarında Nazi savaş makinesine karşı sonu gelmez bir mücadele vermiştir. Almanların Sovyetler Birliği’ne taarruzuyla, Rusların deyişiyle, Büyük Vatan Savaşı patlak verir vermez Pavliçenko gönüllü olarak askere yazılmış, yetenekli vatansever bir Sovyet kadınından; dünya tarihinde en fazla düşman askeri öldürmüş keskin nişancılardan birine, Sovyet halkı için büyük bir ilham kaynağına dönüşmüştür. Savaşa 26 Haziran 1941’de Kızıl Ordu saflarında katılan Pavliçenko ilk olarak Odessa, iki ay sonra ise Sivastopol savunmalarında görev yapmıştır. Önce Rumen ardından Alman işgalcilere karşı gözü pek bir mücadele içerisinde bulunan Pavliçenko kitap boyunca aldığı eğitimi, bulunduğu koşulları, yürüttüğü operasyonları, omuz omuza çarpıştığı yoldaşlarını bütün açıklığıyla aktarıyor. Kitabın çekirdeğini ise Pavliçenko’nun cephede yasak olmasına rağmen gizlice tuttuğu günlüğe zaman zaman yazdığı notlar oluşturuyor. 1942 Ağustos’unda bizzat Stalin’in emriyle cepheden alınarak Ulusal Öğrenci Kongresi için ABD’ye gönderilen Lyudmila Pavliçenko burada ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt ile görüşmüş, eşi Elanor Roosevelt ile arkadaşlık kurmuştur. ABD’de Sovyetlerin cephede verdikleri çetin mücadeleyi çeşitli mecralarda anlatmış ve ardından bu görevine İngiltere’de devam etmiştir. Cepheden binlerce kilometre ötede vatanını savunmaya devam eden Pavliçenko Sovyetler Birliği’ne döndükten sonra da keskin nişancı okulunda eğitmen olarak orduda hizmet vermeyi sürdürmüştür. Ölüm Meleği keskin nişancı tüfeğiyle 309 düşman askerini öldürerek dünya savaş tarihine geçen Pavliçenko’nun (Lady Death) yaşadıklarını canlı bir şekilde sunuyor. OPERASYON: MUSSOLİNİ - SELÇUK UYGUR Dünyayı Sarsan Kurtarma Harekâtı 25 Temmuz 1943. İtalya’dan gelen beklenmedik haberler Führer Karargâhı’na âdeta birer bomba gibi düşer. Mussolini, Kral Vittorio Emanuele’nin villasında sırra kadem basmış ve İtalya’yı 21 yıldır demir bir yumrukla yöneten Faşist Parti bir gece içerisinde dağılmıştır. Yeni hükûmetin başı olan Mareşal Badoglio, her ne kadar İtalya’nın Almanya ile birlikte harbe devam edeceğini açıklamışsa da, Hitler bunun zaman kazanmak için söylenen bir yalan olduğundan ve İtalyanların ilk fırsatta Müttefiklere teslim olacağından emindir. Almanlar bir yandan Roma’yı işgal ve İtalya’da Faşizmi ihya etmeye hazırlanırken, Hitler Mussolini’nin derhâl bulunması ve kurtarılması için bizzat emir verir. Mussolini’nin varlığı, İtalya’da Faşizmin yeniden tesisi ve yaklaşan Müttefik istilasının ışığında bölgede istikrarın sağlanabilmesi için elzemdir. Aksi, Alman şehirlerinin Müttefik stratejik bombardımanlarıyla haritadan silindiği ve Kursk mağlubiyetiyle doğuda inisiyatifin Kızıl Ordu’ya geçtiği bu kritik süreçte, Akdeniz cephesinin topyekûn çöküşüne vesile olabileceği gibi, Almanya’daki rejim karşıtlarını da benzer bir girişim adına yüreklendirecektir. Hitler’in, birincil önceliği hâline getireceği “Meşe Harekâtı” için bizzat görevlendireceği kişiler ise, seçkin hava indirme kuvvetleri komutanı Korgeneral Kurt Student ile yeni kurulmuş SS Özel Kuvvetleri olan Friedenthal Taburu Komutanı Yüzbaşı Otto Skorzeny’dir. Hitler’in Generalleri Konuşuyor, Kardeşler Takımı ve benzer birçok eseri Türkçeye başarıyla kazandıran Selçuk Uygur, İkinci Dünya Savaşı ve 20. yüzyılın en ünlü özel operasyonlarından birini bu kez kendi kaleminden anlatıyor. Uygur’un bu çalışması, savaşın seyrini etkileyen Meşe Harekâtı ile perde arkasında askerî, siyasî ve toplumsal gelişmeleri hem Alman hem de İtalyan nazarından ele almakla kalmıyor; istihbarat, planlama ve icra süreçlerini titizlikle inceleyerek operasyona dair yanlış bilinen birçok gerçeği de su yüzüne çıkarıyor. Uygur, akıcı dili ve sürükleyici üslubuyla, operasyonu ve operasyona sahne olan tarihsel bağlamı bir tarihi roman yahut film sürükleyiciliğiyle aktarıyor. (Tanıtım Bülteninden) ) |