Kitap Tanıtımı |
"İbrahim Efendi Tabletleri - tımarhane yazıları"; her şeyden önce dilin (Türkçe'nin) alışılmış, sıradan, doğal kullanımına karşı "yoğunluk üretimi"ne özgü eşsiz ve mütevazı bir örnek oluşturur.
İbrahim Metin "İbrahim Efendi Tabletleri - tımarhane yazıları"nda Türkçe dilin (günlük dilin) sözdizim kurallarını, sentaksını-gramerini parçalayarak anlamı sonsuz ve özgür çağrışımlara açıyor. Tımarhane yazıları; Türkçe dilin doğal kullanımındaki sentaksı, grameri parçalayarak, imha ederek, başka bir dil, her yoğunluğun edim olduğu, paranoid kodlama diline karşı özgür ve serbest bir şizoid dil üretiyor. Buna dilin "yersizyurtsuzlaşması" anlamında bir "dil oluş" diyeceğiz. (...)
( "tımarhane yazıları" üzerine bir inceleme: Gramer Kırımı - Hüsamettin Çetinkaya )
Biraz ilerideki salıncakta küçücük bir kız sallanıyor. Kantinci Remzi Teyze dikilmiş bana bakıyor:
-Nasılsın çocuk? dedi.
-iyiyim Kantinci Teyze; dedim.
Yüzünün sağ tarafını göstererek:
-Bak.. iyi dövdüler beni, İbrahim.. çok iyi, dedi.
-Kötü dövmüşler Kantinci Remzi Teyze.. çok kötü, dedim..
Birkaç adım atıp geri döndü..eğildi kulağıma:
-çok dövdüler beni..ama ezilmedim!
Yavaş yavaş uzaklaştı. Ensesinden kıçına doğru kıpkırmızı olmuştu gömleği..
Güneş o kadar çok batıyordu ki seslendim duymadım.. Küçük kız öyle sallanıyordu ki gözlerime sığmadım. Sıçradım birden.. dalmışım, oturduğum yerden.. Ağır ağır yürüyordum ki küçük kız bağırdı arkamdan:
-Amca.. Amca! Sırtın kanıyor! |