Kitap Tanıtımı |
Türkiye de İslâm Felsefesi araştırmalarının tarihi ile, bu alana ilişkin literatür birikimi arasında görülen orantısızlığın bir sebebi, toplumun genel olarak felsefe hakkında müspet bir bilinçten yoksun olması ise, bir diğeri ve daha önemlisi de, hiç kuşkusuz, profesyonel felsefecilerin İslâm felsefesi karşısındaki anlaşılmaz duyarsızlığıdır. Belki de bu iki sebeple bir şekilde ilişkili olarak, Türkçe yazan İslâm Felsefesi Tarihi uzmanlarının da, özel alanları karşısında istikrarlı bir tutum içerisinde olmadıklarını görmekteyiz. Türkçe deki İslâm Felsefesi bibliyografyasının mütevâzî durumu, bunun en belirgin kanıtıdır. Bu bağlamda, orijinal kaynaklarla doğrudan diyaloga giremeyen felsefeye meraklı Türk okuyucusunun, klasik felsefe metinleri açısından şanssız bir konumda bulunduğunu belirtmeliyiz.
Bu ise, bu alana yönelik potansiyel ilginin uyanmasını, ya da daha etkin bir düzeye yükselmesini geciktiren ciddî bir sebep olarak değerlendirilebilir.
Öte yandan, İslâm Felsefesi Tarihi ile ilgili Türkçe malzemenin odaklaşmış olduğu tarih-coğrafya kesiti de, bu çalışmaların seyri ve temposu bakımından bir gösterge sayılabilir. Söz konusu malzeme birikiminin özellikle Doğulu İslâm filozofları üzerinde yoğunlaştığını görmekteyiz. Ne var ki, bu filozoflarla ilgili metin neşirleri ve bu metinler üzerine yapılan çalışmalar açısından da doyurucu bir düzeye ulaşılmış değildir. Batıda yetişen İslâm filozoflarıyla ilgili Türkçe literatürün bu denli az olması da, bu düzeyin elde edilmemiş olmasıyla ilgili görünmektedir. Gerçekten de, İslâm düşünürlerinin Endülüs te çatısını kurduğu felsefe geleneğinin -ele alınıp değerlendirilmesi noktasında Türkçe deki İslâm Felsefesi literatürü oldukça sınırlıdır. Halbuki, hem İslâm Felsefesi Tarihine ilişkin materyal zenginliği, hem de bu materyalin Yahudi ve Hıristiyan dünyasına aktarıldığı yer olması bakımından Endülüs, oldukça önemli bir konumda bulunmaktadır.
Türkiye de Doğu ve özellikle Batı İslâm dünyasının felsefî mirasını ele alıp tasvir eden çalışmaların yeterli, tatmin edici bir düzeye yükselmesi, bu alanda çaba sarfeden Türk araştırmacısının ilgisini, İslâm felsefesinin, kendinden sonra gelen kültür ve medeniyetler üzerindeki etkisini araştırmaya yönlendirecektir ki, bu da, bu felsefenin mâhiyetinin ve gerçek değerinin anlaşılması açısından son derece önemlidir. Öte yandan, bütün bu çalışmaların yapılmış olması, "İslâm Felsefesi" kavramının bir anlam genişliği kazanıp, modern bir niteliğe kavuşmasına da, hiç şüphesiz, yol açacaktır.
Elinizdeki çalışma, ilk Batılı İslâm filozofu İbn Bâcce yi ele almaktadır. Endülüslü filozof İbn Bâcce nin Doğulu ve Batılı İslâm Felsefesi araştırmacıları tarafından yeniden keşfedilmesi fazla eskilere gitmemektedir. Bu gecikmenin temelinde yatan en önemli sebep, İbn Bâcce yazılarının oldukça geç bir dönemde farkedilmiş olmasıdır. Bu yazıların keşfedilip yayımlanmasından önce, İbn Bâcce hakkındaki bilgimiz, genellikle ikinci elden ve bir dereceye kadar sahîh olmayan bilgilere dayanıyordu. Bununla beraber, sevinerek söylemeliyiz ki, bugün İbn Bâcce nin eserleri ile bu eserler üzerine yapılmış araştırmalar bir bibliyografya çalışmasına konu olabilecek genişliğe ulaşmış durumdadır. Fakat, buna rağmen, yurdumuzda, İbn Bâcce üzerine doğrudan kendi yazılarından bir çalışma bugüne kadar yapılmış değildir.
Bu araştırmanın bir amacı da söz konusu eksikliği, bir şekilde gidermektir. Bununla beraber, çalışmamız sadece belli bir okuyucu kitlesinin bir konudaki eksikliğini gidermek bakımından değil, aynı zamanda konunun ilgili olduğu alana bir katkı sağlama ümidini gerçekleştirebilmiş olma bakımından da anlamlı olmayı amaçlamaktadır. Bu yüzden, araştırmamız, önceki çok sayıda ve kıymetli çalışmalardan farklı olarak, İbn Bâcce nin insan görüşünü, felsefesinin bütünlüğü içerisinde ele almayı hedeflemiştir. Ve bu hedef, konunun seçiminde de önemli oranda etkili olmuştur.
Bu hedefin gerçekleştirilmesine yönelik olarak, İbn Bâcce nin bilinen bütün yazıları ile birlikte bu yazılar üzerine yapılmış araştırmaların çoğu da görülmeye çalışılmıştır. Türkiye şartlarında hiç de kolay,, olmayan bu faaliyet, İbn Bâcce nin, ikinci Dünya Savaşı nda kaybolduğu söylenen birtakım yazılarının yerini tespit etme gibi hayırlı bir sonucu da doğurmuştur, Diyebiliriz ki, bu yazıların neşir ve tahlili, İbn Bâcce araştırmalarına yeni bir boyut ve canlılık kazandıracaktır. |