Kitap Tanıtımı |
1940-1950'li Yıllarda Geçen
Muhteşem Bir Dönem Romanı
Hafta sonuna kadar geçen süre, Nazım için çok zor olmuştu. Ama nihayet beklediği gün gelmiş, sabah erkenden yola koyulmuştu. Şimdi ise aradan kaç saat geçtiğini bilmez bir halde; kendini yine Kız Kulesi'nin terkedilmişliğini, yanlızlığını seyrederken buldu. Yeniden göz göze gelmişler aralarında, sessiz bir muhabbet tutturmuşlardı.
Kız Kulesi, güzelliği kadar gizemleri ile de ünlüydü. Denizin orta yerinde, öylece bir başına duruyordu. Onun da anlatacağı çok şey olduğu muhakkaktı.
Ovidius'un yazdığı satırlar da, bunlardan birine aitti. Nazım da kendini Ovidius'un satırlarında geçen, karanlık denizde kaybolmuş olan Leandros'a benzetti.
Afrodit'in tapınağında rahibe olarak çalışan Hero için aşk yasaktı. Tapınakta her yılın ilkbaharında aşkı kutsamak için törenler yapılırdı. Bir gece Hero ile Leandros törenlerde karşılaşmışlar ve birbirlerine aşık olmuşlardı.
Leandros her gece kuleye yüzerek gidiyor ve Hero'yu görüyordu. Fırtınanın çıktığı bir gece, Leandros kuleye doğru yüzerken kıskanç bir rahip kulenin ışıklarını söndürmüş; Leandros karanlıkta yolunu kaybetmiş, boğazın soğuk sularına gömülmüştü.
Kulenin asıl görevi, ışıklarıyla geçen gemilere yol göstermesi idi. İşte Nazım da kendini bu nedenle Leandros'a benzetiyordu. Nazım, Leyla'ya ne kadar yakın olmaya çabalasa da, sanki bir el tarafından Boğaz'ın derin sularına kendini çekilmiş hissediyordu...! |