Kitap Tanıtımı |
Celal Sılay, bütün bütün unutulmuş olmasa da, sadık okurları için bile unutulmaya yüz tutmuş bir şair. Oysa yaşadığı ve yazdığı sırada, edebiyat çevrelerinde iyi bilinen, yaşarken efsaneleşmiş bir figürdü: Tek başına dergiler çıkarması, kitaplarını -çoğu kez dostlarından peşin peşin para toplayarak - kendi bastırması, "Kel"liği, "Napolyon"luğu ve elbette ki bitmez tükenmez aşklarıyla, bir efsane... Bir yandan da: 1940'lı yıllarda, yani günümüzden altmış yıl önce, daha "çevre" sorun olarak önümüze gelmemişken, tam bir çevre bilinciyle, yediği hayvandan, söndürdüğü güneşten, bitirdiği havadan, kirlettiği sudan özür dilediğini dile getiren bir şiir ("Mahcubiyet") yazabilmiş; yazdıklarının büyücek bölümünde şiir/deneme sınırını aşabilmiş bir şair.
Tadımlık
Genişletilmiş İkinci Basım İçin
Sunuş
Celâl Sılay, bütün bütün unutulmuş olmasa da, sadık okurları için bile unutulmaya yüz tutmuş bir şair. Oysa yaşadığı ve yazdığı sırada, edebiyat çevrelerinde iyi bilinen, nerdeyse yaşarken efsaneleşmiş bir figürdü.
Sılay efsanesini oluşturan temel birkaç öğe var. Bunların bir bölümü daha çok Sılayın kişiliğiyle ilgili: tek başına dergiler çıkarması, kitaplarını çoğu kez dostlarından peşin peşin para toplayarak kendi bastırması, Kelliği, Napolyonluğu ve elbette ki bitmez tükenmez aşkları gibi. 1940lı yıllarda, yani günümüzden altmış yıl önce, daha çevre sorun olarak önümüze gelmemişken, tam bir çevre bilinciyle, yediği hayvandan, söndürdüğü güneşten, bitirdiği havadan, kirlettiği sudan özür dilediğini dile getiren bir şiir (Mahcubiyet) yazabilmesi de bu arada sayılabilir. Kimi de edebi: yazdıklarının büyücek bölümünde şiir/deneme sınırının belirsizliği örneğin. (Sılay, belki de bu belirsizlik yüzünden, Doğan Hızlanın tam da bu belirsizlik noktasında eleştirmenliğinin verdiği yetkiyle tercihini şiirden yana kullanıp [: Onlara şiirde minimalizmin ilk örnekleri diyebilir miyiz...] bu kitapta yer verdiği Aşk Dialektiği [1967], Şimdi Geldin Şimdi Gittin [1968], Küpe Destanı [1968], İlişki Deyimleri [1969] ve Karşını [1971] deyimler adıyla grupluyor deyiş yerindeyse vaftiz ediyor. Bu kitapların tarihleri önemli olmalı: Hepsi de Sılayın Necatigilin, Son on yılında şiirini tek başına ayakta tutma çabası da bir karakter belirtisidir sözleriyle değerlendirdiği son döneminin ürünleri.)
Sılayın kimi kitaplarının var olup olmadığı ya da kimilerinin basım tarihlerindeki belirsizlik de efsaneyi besleyen, büyüten öğelerden. Örneğin, Sılayın, Lâcivert Işıklar (1935) kitabında yer alan bir şiirde gerdanlık (epigraf) olarak kullandığı üç dize için şöyle bir dipnotu var: Hayat ve Yüğrümler şiir kitabından bir parçadır. Oysa, Hayat ve Yüğrümler adlı bir şiir kitabı bulunamadığı gibi bu dizelere ya da benzerlerine de başka hiçbir kitabında rastlayamadık. Öte yandan, Boşlukta Duran Taşta (1948) ve sonraki birkaç kitapta yer alan Celâl Sılayın kitapları listesinde Hayat ve Merhaleler başlıklı ve 1934 tarihli bir kitap görünüyor. Ne var ki, bütün araştırmalara karşın, bu kitap da bulunamadı. Bu durumda, Necatigilin Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü dahil pek çok kaynakta 1933 tarihiyle yer alan Hayat ve Merhalelere ismi var cismi yok gözüyle bakabiliriz: Sılayın (efsaneye uygun olarak) bastıramadığı ya da bastırıp dağıtamadığı bir kitap olsa gerek. Yine Edebiyatımızda İsimler Sözlüğüne, başka pek çok kaynağa ve işin garibi Sılayın kimi kitaplarında yer alan Celâl Sılayın kitapları listelerine göre, ilk iki şiir kitabı olan Çöl Yolcuları ve Dört Kapının basım tarihleri sırasıyla 1932 ve 1933; oysa kitapların ikisinin de üzerinde 1934 tarihi yer alıyor. Acaba (1945), Sonra? (1946) ve Boşlukta Duran Taşta (1948) yer alan duyurulardan Sılayın Beyoğlu adlı bir roman hazırladığını öğreniyoruz bu kitap da yayımlanamamış. Benzer biçimde, Adamcanın ilk baskısının (1959) sonunda da şöyle bir not var: Yakında: TEHLİKELİ DEĞİŞME. Böyle bir kitabın da bulunamadığını söylemeye bile gerek yok sanırız. Ama efsanenin en uç örneği herhalde şu: Sılay, yakın dostu ve Soyut dergisinin sahibi Dr. Halil İbrahim Baharın tanıklığına göre, şairliğinin 40. yılı için 40 gramlık kâğıda basılacak 40 şiirden oluşan 40 sayfalık bir kitap hazırlamayı düşünmüş; yazık ki yapmayı düşündüğü pek çok şey gibi bunu da gerçekleştirememiş.
Bütün bunları ve Sılayın bilinen bilinmeyen diğer garipliklerini de hesaba katınca, Guillermo Cabrera Infantenin Orson Welles üzerine verdiği (Cabrera Infante söz konusu olduğu için: belki de vermediği!) bir konferansı yazıya dökerken dediklerini şaire uygulayarak söylersek: Şimdi bu unutulmuş şairi kurtarmak için, efsaneye sahip çıkıp onu gerçeğe dönüştürmekten daha azını yapamazdık. Efsaneyi korumak için, kitap yayıma hazırlanırken, kitapların basım tarihleri olarak üzerlerindeki tarihler alındı, yazım ve noktalamaya müdahale edilmeden sadece açık dizgi yanlışları düzeltildi. Sılayın dipnotları (gerektiğinde düzeltiler yapılarak) alındığı gibi, basımlar arasındaki farklar dipnotlarla belirtildi, gerekli görülen yerlere açıklayıcı dipnotlar kondu.
İlk basımını Aralık 2000de yaptığımız Hüsran Filizlerinin elinizdeki genişletilmiş ikinci basımı, Sılayın ölümünden birkaç gün önce tamamladığı son şiir kitabı Omu ve kimi dergilerde kalmış, kimi de hiç yayımlanmamış on şiiri de içeriyor. Böylece, efsanenin gerçeğe dönüşmesinde bir adım daha atmış oluyoruz. Omun bulunuş öyküsünü bölümden önce yer alan Doğan Hızlanın sunuş yazısında okuyabilirsiniz; Kalanlar bölümünde yer verdiğimiz öteki şiirler hakkındaki bilgileri de bölüm başında ve şiirlerin altlarında bulacaksınız.
(Kitapların sayfa düzenine genel olarak müdahale edilmedi. Son yedi kitap olan Adamca, Doğa, Aşk Dialektiği, Şimdi Geldin Şimdi Gittin, Küpe Destanı, İlişki Deyimleri ve Karşında şiirler, daha doğrusu şiir parçaları, ortak bir başlık altında her biri birer ikişer sayfaya yerleştirilmiş durumdaydı. Söz konusu parçaları biz de ortak başlıklar altında değerlendirdik; ancak, kitabın hacmini gereksiz yere arttırmamak için, Sılayın Şimdi Geldin Şimdi Gittin ve İlişki Deyimlerinde yer verdiği içindekiler düzenini de göz önünde tutarak, b |