Kitap Tanıtımı |
Gerekçenin, hukukun üstün olduğu yerlerde bağlayıcı, Kara Avrupa'sı hukukunda yönlendirici olduğunu, Sözleşme ile birlikte adil yargılanma hakkının bir parçası olarak, demokratik hukuk devletlerinde, gönüllere taht kurduğunu, kendisine gereksinim duyulan her durumda, birey ve toplumun hizmetine hazır hale geldiği, ona duyulan ihtiyacın sönümlenmesiyle bir adım geriye çekilmeyi bildiğini, gelecekte de kendisine ayrılan kulvarda hedefleri için koşmaya devam edeceğine inandık. Adaleti erek edinen hukuk sistemlerinin, yargıcın gerekçe üzerinden bu hedefi gerçekleştirme fikrine sıcak baktığını, bu bakış açısının bireysel beklentilerin sürpriz kararlarla aşılmasına onay vererek, gerekçeler aracılığıyla hukukun adalete dönüştürülmesine izin verdiğini belirledik. Gerçeklikten adalet ve hukuk yaratmaya onay veren dizgelerde kamu gücü, ulusal çıkarı oluşturan referansların, güçlü demokrasi ve hukuk anlayışı tarafından sınanarak, kontrol altında tutulduğunu böylece onların totaliter eğilimlerinin iğdiş edildiğini saptadık.
Anılan sistemlerin, gerekçenin etki ve sonuçlarını benimseyerek, ilginin salt hükme kayma olasılığını aldıkları sıkı ve ciddi önlemlerle önlediklerini, yargılamanın odağına bireysel beklentileri sağlayan hedefleri koyan sistemlerin ise, gerekçenin yaşam alanını daraltarak, temeli hüküm olan bir fetiş kulesi inşa ettiklerini gördük. Gerekçenin antik doğasının, yaratılan teknik, bireysel ve sığ bir atmosfer içinde yok edildiğini ya da teğet geçildiğini izledik. Kimi sistemlerin ise bireysel olanı kamusal beklentilerle bir arada yürütmeyi yeğleyerek gerekçeye nefes aldırdıklarını saptadık. Yargılamayla temin edilmek istenen amacını, sistemlerin gerekçe-hüküm bağlamlı paradigmalarını belirleyen temel parametre olduğunu saptadık. |