Kitap Tanıtımı |
"Gökyüzünden mavi bir ışık sızdı. Işığın düştüğü bakır tenli kayalıkların üstünde inceden inceye kızıl bir sis tabakası oluştu. Sislerin arasında flu renklerde kartal kanatlı bir çocuk göründü. Çocuğun gözleri yıldız, alnında mehtap şavkıyordu. Sabahın alaca kalbinde beyaz bir gelincik şaşkın gözlerle kartal kanatlı çocuğa baka kaldı. Kartal kanatlı çocuk beyaz gelinciği görmüş olacak ki usulca yanına varıp kadife yanaklarını küçük elleri ile sevdi. Beyaz gelincik önce biraz korksa da bir tehlike olmadığını anlayınca gözlerini Kartal kanatlı çocuğun gözlerine daldırdı. Çocuğun gözlerinde cennetten bir bahçe ve o bahçede binlerce gelincik özgürce koşup oynuyordu. Orada annesini görür gibi oldu. Tam küçük dilini yutacaktı ki kartal kanatlı çocuk parmaklarını dudaklarına götürüp "Sus !" dedi. "Beyaz gelincik sus!"
Ve atlas mavinin cennet sıcağına alışık uzun kanatlı süvarileri Dünyadaki mahşeri savaşları görünce yavrularımız acılar çekmesin diye, açlıktan ölmesinler diye, kardeş kanı dökmesinler diye o mavi ışıkla gelen çocuk gibi geldikleri yere, yani Güneş'e doğru dizgin vurup gözden ıradılar.
Ol hikâye,
Ol destan budur.
İşte o günden bu yana beyaz gelincik gördükleri ile yaşar.
Ve o günden bu güne susar.
-Muharrem Nalçacı- |