Kitap Tanıtımı |
“Duygular kerhanesinde beş vakit öten bir terane var, benden uzak dursun. Aklımdan çıksın onca saçmalık, sayamadığım kadar boş bulunmuşluk ilişsin tekerlerime. Gerçeklerden sakınıyorum, sakınırken dört bir yanım yeniden tanımadığım bedenlerce çevrilmiş. Sınırlarım kuşatılmış arzulu gözlerce, kendim olmama gerek var mı o halde? Cümlelerim yalın ve tatsız,kendimi arıyorum bana dair her kelimede. Bu ben miyim? Varlığım kurak ruhların vahası haline gelirken kaçışımın sorgusuzluğu dilime yansıyor.Yansıdıkça kanatıyor kimini, kimini de cansız bırakıyor.Hiç yaşamadılar ki…” “Önümde duran buruşuk kağıtlar, zamanımı heba etmişim gibi geliyor.Oda loş, duvarlarda belli belirsiz izler var. Sigaram yanımda değil, duman kaplamıyor bu sefer perdeleri. Samandan sayfalarsa geçen zaman boyunca korkusuzca kararmayı bekliyorlar. İstediklerini vereceğim.Sadece nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Düşüncelerim dallı budaklı, bir yerinden tutsam parmak uçlarımın değmediği bucaklarda sayısız hayat bitiyor…” “…Gerçeklik ruhumun ihtirası. Gerçeklik anlamadığım, anlamsızlaştırdığım, anlaşamadığım her kırıntının bendi. Zihnim bin bir renkten palet, tırnaklarımın arası siyahın en kara tonu. Gören emekçi, duyan ekmekçi, bakansa kirli bir çift el der. Asıl olan ne peki?…” (Tanıtım Bülteninden) ) |