Kitap Tanıtımı |
Ütopyalar, hemen hemen istisnasız bir adada ya da denizaşırı, ada benzeri bir bölgede (Güneş kenti gibi) bizleri beklemektedir. Ortaçağda bu adaların iyice ciddiye alındığını, oralara seferler bile düzenlendiğini öğreniyoruz. On beş yaşındayken Dominiken Manastırına giren Campanella, orada ne bulursa okuduktan sonra kendini felsefeye adamış, manastırları ardında bırakıp kendi ülkesi İtalyayı dolaşarak, birçok tarihçi ve düşünür ile tanışmıştı. İtalyanın İspanyol sömürgesi haline geldiği, kültür ve bilgi merkezlerinin, akademilerin kapandığı bir dönemde 300e yakın rahiple İspanyollara karşı yurtsever bir ayaklanma örgütleyen Campanella, yakalanıp engizisyon cehennemine atılmıştır. Campanella, Güneş Ülkesinde büyük bir filozofun katlandığı işkencelerden ve ağzından tek kelime olsun alınamayışından söz eder. Sık sık hapishaneye girip çıkan, yedi kez tüyler ürpertici işkencelerden geçen, sonunda altı ay ölümcül bir hastalıkla mücadele eden ve bir çukura atılan Campanella, 27 yıl süren hapis hayatına rağmen, o işkencecilerden, bütün o papa ve krallardan çok daha uzun yaşayacaktır. Bugün Campanella, Güneş Ülkesinin o her yana eşit yayılan sıcaklığı; özel mülkiyete, kişisel sahiplenmelere yer vermeyen insancıl kardeşlik ortamı içinde, ütopik bir ülkede yaşamaktadır. Görünen o ki, ideallerinin çoğu hâlâ gerçekleşmeyi beklemektedir; demek ki bizden de uzun yaşamaya adaydır. |