Kitap Tanıtımı |
Bazen en yakınındakiler tarafından anlaşılmadığını hissettin mi? Ya da yeni tanıştığın birinin kelimelere ihtiyaç duymadan, koşulsuz seni anlayabileceğini? Gün Işığının Tadı, kendileri olmayı öğrenen, birbirinden çok farklı iki kadının hikâyesi. Sally ve Liss… Sally herkesten uzakta, yalnız kalmak istiyor. Her şeye kızıyor: taleplere, kurallara, yetişkinlere… Her şeyden nefret ediyor; en çok da sorulardan, özellikle görünüşüyle ilgili olanlardan. Liss ise tek başına işlettiği büyük bir çiftlikte yalnız, diğer insanlara ihtiyaç duymadan yaşıyor. Sally, ilk karşılaşmalarından itibaren Liss’in diğer yetişkinler gibi olmadığını fark ediyor ve onun bir gece çiftlikte kalma önerisini kabul ediyor. Bu bir gece, haftalara dönüşüyor. Üzüm bağlarında çalışırken, arıcılık yaparken, eski armut çeşitlerini tadarken onları diğer insanlardan ayıran şeylerden bahsetmeye başlıyorlar. Başlangıçta çok az konuşmalarına rağmen zamanla aralarında kelimelerin ulaşabileceğinden çok daha büyük bir bağ kuruluyor. Ve yavaş yavaş, birbirlerinin yaralarını öğreniyorlar. Bir gün Sally, Liss’te istemeden bir travmayı tetiklediğindeyse geçmişteki karanlık, gün yüzüne çıkıyor. Gün Işığının Tadı; sevgiye, karşındakini olduğu gibi kabul etmeye, doğanın iyileştirip dönüştürme gücüne ve eğer görmeye istekliysek etrafımızı saran iyiliğe vurgu yapan, dikkati “asıl olana” çeken bir roman. “Bu kitabı okumak, bir buğday tarlasında dolaşmak gibi: İç ısıtan ve huzurlu.” -Dry.Schauch, Lesejury “Bu romanı okuyan, kitabı farklı bir kişi olarak kapatacak. Daha mutlu biri olarak. Huzur dolu. Bir yaz sonu mutluluğuyla…” -Isabelle Riechelmann, Belle Novelle (Tanıtım Bülteninden) ) |