Kitap Tanıtımı |
Dışarda bir fırtına bir kıyamet kopuyordu gitsin. Rüzgâr sokağın içinde dört dönüyordu. Aylardan Ocak ve kar taneleri bizim evin balkonun kenarında birbirleriyle dans ediyorlardı. Balkonda donmasından korktuğu çiçeklerini tek tek peteğin kenarına özenle yerleştiren annem mırıldanarak; “İnsan ancak yarasından çiçek açar “dedi.Ben de gülümseyerek “Biz hep dikenler içinde çiçek açmayı zaten senden öğrenmedik mi?” dedim. Annem belki de tüm diğer savaşçı kadınlar gibi zorluklarla mücadele etmekten kaçınmazdı. Zaten bizi her düştüğümüzde de o kaldırmadı mı? On beşinde evlenmişti. Bir sürü görümce, elti birlikte oturuluyor. O dönemler bir de yokluk yıllarında beni kucağına alıvermişti. Ben çocuk, o çocuk tabi o zamanlar depresyona girdim falan diye bahane de yok.Bana “kalk artık kitabına başla ne bekliyorsun?” dedi. Son zamanlarda hep bir kaçış sebebim vardı zaten. Ya kırgındım ya yorgun. Yorgunum anne demeye ona utandım. Gerçi anneler çocuklarının bakışından anlarlar ruh hallerini öyle değil mi? Gönlüm yorgun, küle döndüm deseydim de gül olmaya çabala derdi biliyorum. Sıcak, naif, merhametli kadındır benim annem. Keskin zekâsı sayesinde çoktan anlatmıştı bana anlatmak istediğini... Gülderen; Gül bahçesi, gül toplayan, gülleri derleyen manasına gelmektedir. Eskiden gül toplayıcısı kadınlar varmış. Tüm gün üstleri başları gül kokan, elleri dikenlerden parçalanma pahasına topladıkları bu gülleri satıp evine ekmek götüren kadınlar. Ben de istedim ki bu kitabı okuyan okurlarımın elinde gül kokusu kalsın... (Tanıtım Bülteninden) ) |