Kitap Tanıtımı |
Bu sesler, bu karmaşa, bu bitmeyen telaş, insana sığınak olmuş minibüsler, metrolar, otobüs durakları... Ömrünün sonuna doğru yol alan insanların kalan ömrü sanırken kendimi, anne karnında kurduğum bir dünyanın kaç imtihandan geçmiş yıkılışını gördüm. Okul sıralarına kazıdığım hayatın gerçek olan tek şey olduğunu biliyorum artık. Bu yüzden denenmiş hayatlarla gelmeyin bana. Ben yaşanmamış hayatları yalnızca sularda gördüm. İnsana dair özlediğim kokuları toprak kokusunda buldum. Bir çiğ tanesine dokununca anladım ürpermenin ne demek olduğunu. Ölümün bile kaç renginin, kaç türlüsünün olduğunu fark ettim. Her renkte yaşadım ölümü. En sevinçli hallerim bile bir beyaz ölüm saklıyormuş içinde. Öfke, kapkara bir ölümün annesiymiş. Dokunmak, eflatun rengi bir ölümmüş anladım. Cam kavanozundan bir çiçek alınınca, kavanozların kendini yerlere atıp kırılışını gördüm. Kırılmanın ne demek olduğunu bir çiçek ölünce anladım. Büyücü evlerinde yapılan törenlerde buhur ve tılsım ne işe yarar anladım. Yaşamayı gözden çıkarınca, yaşamanın ne olduğunu anladım. Çocukların doğum günü merasimlerinde yaşlanmanın ne olduğunu anladım. İçinde sevgi ve aşkın olmadığı hayatların emanetçi depolarından alınan kiralık elbiselerden ibaret olduğunu anladım. (Tanıtım Bülteninden) ) |